Bu Blogda Ara

Seri Katiller

Dünyanın En Korkunç Suçlusu
Adı: Meet Dion Milam
Ne mi yapmış?
44 Tecavüz
67 Cinayet(12 Tanesini yemiş)
78 Araba çalma suçu
112 Hırsızlık
1024 Yaralama
Kadın Seri Katil Aileen Wuornos
Hitchhiker oooooo Killer(Otostopçu Seri Katil)
                         "Ben masumum. Umarım size de tecavüz ederler bok çuvalları"
"Onların paralarını çaldım, onları öldürdüm ve yine yapacağım ve başka birini öldüreceğimi biliyorum çünkü uzun süre insanlardan nefret ettim."Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek çünkü eğer hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim."
Tam adı "Aileen Carol Wuornos" olan ve ABD'nin en ünlü kadın seri katillerinden biri olarak görülen eşcinsel, hayat kadını. 1989-1990 yılları arasında cinsel ilişkiye girdiği bazı kişileri öldürdüğü, ve cesetlerini ormanda sakladığı ortaya çıkmıştır. 7 kişiyi öldürdüğü iddia edilse de, iki kişinin cesedi bulunamamış ve Wuornos 5 kişiyi öldürmekten yargılanmıştır.
Çoğu kişiye göre Amerika’nın ilk kadın seri katili çoğu kimseye göre de yalnızca şiddet gördüğü için vahşileşen bir kurbandır. Kişilik gelişiminde "Nurture" çıkmazının etkisi söz konusu olduğunda, bariz bir bicimde "nurture" yani yetiştirilme şartlarının olağan dışılığını ispatlayacak bir hayatı olmuştur Aileen Wuornos'un.Anne babası doğmadan önce boşanır. Babası daha sonra çocuk tacizinden suçlu bulunur ve hapishanede kendini asar. Aileen henüz altı aylıkken annesi bir not bırakıp çeker gider. Büyükannesi ve büyükbabası bakımını üstlenir. Ancak on üç yasındayken tecavüze uğrar, gayri meşru bir çocuk dünyaya getirdiği için o evden de kovulur. Hayatta kalmak için hurda bir arabada barınır, para için fahişeliğe baslar, uyuşturucuya alışır, çoğu zaman da ortalıkta sarhoş olarak gezer.Yine de yirmi yaşındayken yetmiş yaşında bir adamla evlenmeyi başarır ama kocasını bastonla dövdüğü için evliliği sadece bir ay sürer.Nihayet 1986 yılında hayatinin aşkı Tyria Moore adında bir lezbiyenle karşılaşır. Dört sene beraber yasarlar. Ancak Wuornos'a en son darbeyi de sevgilisi vurur ve yakalandıktan sonra aleyhine tanıklık eder.Mahkeme kararıyla Aralık 1989 ve Kasım 1990 arasında toplam 5 kişiyi öldürmekten suçlu bulunur ve ölüme mahkum edilir. Rivayete göre, kararı duyunca "Ben masumum. Umarım size de tecavüz ederler bok çuvalları" diye bağırmıştır.Önceleri öldürdüğü insanların kendisine saldırdığını öne süren Wuornos, idamdan hemen önce ise "Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek çünkü eğer hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim." diyerek suçunu itiraf etti.
Wuornos, 9 Ekim 2002 çarşamba günü idam edilmiştir.2003 tarihli Monster filmi dışında 1993 yılında New York film festivali'nde bir bolumu gösterilen Aileen Wuornos: The Selling of a oooooo Killer isimli bir belgesele de konu olmuştur. Gilles De Rais, yani Mavi Sakal’in kadın versiyonu sayılan bir Kara Dul olmadığı, yani belli bir motif ve amaç doğrultusunda kurbanlarını ortadan kaldırmadığı için çoğu profil uzmanına göre bir seri katil sayılmasa da kesinlikle gelmiş geçmiş en soğukkanlı katildir.
FILM HAKKINDA :
1-Monster -Charlize Theron and Christina Ricci
2-Aileen: The Life and Death of a oooooo Killer
3-Aileen Wuornos: The Selling of a oooooo Killer 
Seri Katil  Albert Fish
Hamilton Fish, Hannibal Lector, Albert Fish
Albert Fish Early 1900's

"Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim"
1870 Washington doğumlu seri katildir. Beş yaşındayken babası öldüğünde onu bir yetimhaneye yerleştirdiler. Burada geçirdiği çok sıkıntılı iki yıl onun psikolojisini bozdu. Yedi yaşına geldiğinde annesine teslim ettiler. Ancak korkunç baş ağrıları çekiyordu. Liseyi bitirdikten sonra ülkede yolculuk yapmaya ve ufak tefek işlerde çalışmaya başladı. Bu durum ona suç işlemek için mükemmel bir fırsat sunuyordu.1910 yılında işkenceler eşliğinde ilk cinayetini işledi. Kendisine kurban olarak kolay hedef olan çocukları seçmişti. 1920 yılına kadar yolculuklarına devam etti ve izini kaybettirdi. Yolculuk yapmaya devam ederken arkasında birçok kurban bırakmış olabilir miydi? Kurbanlarına acı çektirirken aynı zamanda kendisine de işkenceler yapıyordu. Kasıklarına toplu iğneler batırıyordu. 1910 da başlayıp yakalanıncaya kadar cinayet işlemeye devam etti. 1932-1934 arasında kurbanlarına ve kendisine işkenceler ve yamyamlık yaparak işlediği 4 cinayet ona Brooklyn Vampiri ünvanını getirdi. Onun cinayet sayısı kesin bilinmemekle beraber en az 15 olmasından şüphe duyuldu.
Albert Fish e "Amerika’nın Öcüsü" adı verilmiştir ve bununda iyi bir nedeni vardır. Sevimli bir ihtiyar görünümü altına gizlenmiş bu korkunç yamyam tüm ebeveynlerin karabasanıydı: çocukları hoşlarına gidecek bir vaatle kandırarak ortadan kaldıran bir iblis.Halkın ilgisinin Fish’e dönmesine neden olan suç, 1928 de Grace Budd adında 12 yaşındaki sevimli bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesiydi. Ebeveynleri ile arkadaşlık kurmasının ardından Fish, şeytanca bir yalan uydurdu. Yeğeninin doğum günü partisi olduğunu söyledi ve Grace in gitmek isteyip istemediğini sordu. Bir büyükbaba gibi görünen bu ihtiyar adamın bir canavar olduğunu bilmelerine hiç bir imkan olmayan Bay ve Bayan Budd daveti kabul ettiler.En güzel kıyafetlerini giyen güven dolu küçük kız, Fish ile birlikte yola koyuldu. Fish, onu New York City’nin kuzey banliyölerinden birinde, yakınlarında hiçbir bina olmayan terk edilmiş bir eve götürdü. Burada onu boğdu, vücudunu parçalara ayırdı ve parçaların bir bölümünü kaldığı pansiyona getirdi. Burada kızın "etini" havucu, soğanı ve jambon dilimleriyle tam bir yamyam yahnisi şeklinde pişirdi. Bundan sonraki 9 günü odasından çıkmadan bu iğrenç yemeği yiyip devamlı mastürbasyon yaparak geçirdi.Sonraki 6 yıl botunca Fish serbest dolaştı, ancak Grace Budd olayını kendi kişisel haçlı seferine dönüştüren William King ismindeki bir New York City dedektifi onu inatla arıyordu. Buna rağmen Fish kaçmayı başarabilirdi; tabii kendi içindeki şeytanlarla başa çıkabilseydi. 1934’te Bayan Budd’a bugüne dek yazılmış en hastalıklı mektuplardan biri olan bir mektup göndermeye kendini mecbur hisseti. Sonuçta King, Fish’i mektup kağıdındaki antetten bulup yakalayabildi.Fish tutuklandığında yetkililer elerinde tasavvur edilemez sapkınlıkla bir suçlu olduğunu hemen anladılar; bu adam bütün ömrünü acı vererek  hem kendisine hem de başkalarına  geçirmiştir. Diğer bir çok seri katil gibi, Fish de bir din manyağıydı ve günahlarının cezası olarak kendisine çok tuhaf işkenceler yapmıştı deri kayışlarla ve her yerinden çiviler fırlamış sopalarla kendisini dövmek, kendi dışkısını yemek, kasıklarına dikiş iğneleri sokmak gibi. Yaraladığı ve öldürdüğü çocuklar onun kaçık zihninde Tanrı ya verilen kurbanlardı. Savunma makamı tarafından Fish i muayene etmesi için çağırılan New Yorklu ünlü psikiyatr Dr. Fraderic Wertham, ihtiyar adamın "bilinen her türlü cinsel sapkınlığa" sahip olmasının yanında, bugüne değin kimsenin duymadığı anormallikler taşıdığını belirtmiştir (acayip zevklerinin arasında idrar yoluna gül sapı sokmak da vardı). Hapishanede çekilen leğen bölgesi röntgeninde, mesanesinin etrafındaki alana sokulmuş 29 iğne bulunmuştu.1935 teki duruşmasında jüri onun deli olduğuna karar vermiş olmasına rağmen yine de elektrikli sandalyede idam edilmesi gerektiğine inandı. İdam kararının açıklanmasından sonra, bu anormal ihtiyarın "Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak -- şimdiye kadar tatmadığım tek zevk" dediği bildirilmiştir.16 Ocak 1936 da 65 yaşındaki Fish elektrikli sandalyeye gitti -- Sing Sing de idam edilen en yaşlı insandı.
 Hakkında Kitap:
Black House, Stephen King
Deranged, 1990, Harold Schechter
Hakkında Film:
Kuzuların Sessizliği, Filmdeki Hannibal Lektor tiplemesi ondan esinlenilerek yaratılmıştır.
Seri Katil Charles Manson
Bana tepeden bakarsaniz, bir aptal görürsünüz.Bana asagidan bakarsaniz, tanrinizi görürsünüz. Bana tam karsimdan bakarsaniz, kendinizi görürsünüz”(Charles Manson)

 “Vay be, hakikaten uçtum.”(Manson ailesinin üyesi Susan Atkins, Sharon Tate’in ellerine bulasan kanini yaladiktan sonra bu sözü söylemistir)Manson, cani manyaklar arasinda en özel olanidir. Ona daimi kötü ününü kazandiran cinayetler – 1960’larin en sok edici olan 1969 Tate-LaBianca cinayetleri – aslinda baskalari tarafindan islenmisti; kendisi ala bir silah ateslememis veya biçak kullanmamistir. Fakat onun karanlik cazibesinin kaynagi tam olarak budur: köle gibi kendisini takip eden ve onun en kanli emirlerini yerine getirmeye hazir olan müritleri üzerindeki etkisi. Esasinda Manson bazi büyülü sözler söyleyen zeki bir dolandiricidan daha fazlasi olmamasina ragmen, kendisini seytani bir Mesih, habis bir mürsit yapmisti; o, baris, ask ve çiçeklerin gücü vaazlariyla baslayip Rosemary nin Bebegi, Seytan ve “Sympathy for the Devil” gibi satanist fantezilerle sona eren bir dönemin en karanlik güdülerinin vücut bulmus haliydi.Ahlaksiz bir annenin gayri mesru ogluydu. Söylendigine göre, annesi bir defasinda onu bir sürahi bira ile degis tokus etmeye çalismisti. Manson’in terk edilmeler, dayak ve istismarla dolu karabasan gibi bir çocuklugu olmustu. Gençligi de sonu gelmez bir suç tutuklanma, hapis ve kaçis döngüsüydü. (“Isin dogrusu su ki,” demisti Manson kendini tahlil ettigi nadir anlardan birinde, “ben yakalanmadan bir sey çalmayi beceremeyen salak bir hirsizdan baska bir sey olamadim.”) 18 yasindayken kogus arkadaslarindan birine biçak tehdidiyle livata uyguladigindan, federal islah evinde kendine bir yer edindi.1954’te sartli tahliye edilmesinden sonraki 13 yili sahte çek vermekten, kadin saticiligina kadar muhtelif suçlardan degisik hapishanelere girip çikarak geçirdi. 1967 de serbest birakildiginda – tüm itirazlarina ragmen – 33 yasindaki Manson, hayatinin büyük bir bölümünü demir parmakliklar arkasinda geçirmisti. Ask Yazi diye anilan dönemin en cafcafli zamaninda, karsit kültürün coskunlugunun doruk noktasina vardigi günlerde serbest kaldi. San Francisco’nun Haight-Ashbury bölgesinde – hippiligin anavatani – Manson,uyusturucuyu, özgür seksi ve dönemin büyüsünü kesfetmisti. Çok geçmeden mesum karizmasi, serserilerden ve kaybedenlerden olusan bir “aileyi” etrafina toplamasini saglamisti. Los Angeles’in disindaki tozlu bir çiftlikte müritleriyle beraber yasayan Manson, kismen – diger tüm etkilerin yani sira – bu güne dek kaydedilmis en ilimli ve mizahi rockun roll albümlerinden biri olan Beatles’in White Albüm ünden esinlenerek çok tuhaf bir kiyamet teorisi gelistirmistir.Özellikle “Helter Shelter” adli sarkiyi (bir lunaparkta çocuklarin bir alete binislerini anlatan bir sarkidir) siyahlarin ayaklanip tüm beyazlari öldürecekleri, yalnizca Manson ve onun az sayidaki seçilmis müridinin geri kalacagi ( çünkü Manson ve taraftarlari dünyanin hakimi olacaklardir) bir irk savasinin habercisi olarak yorumlamistir. Manson savasi kiskirtmak için bazi önde gelen beyazlari suçun siyah devrimcilere yikilabilecegi bir sekilde öldürmeleri için müritlerini sapikça bir göreve gönderdi. 9 Agustos 1969 da Manson’in “ailesinden” 5 kisi, yönetmen Roman Polanski’nin evine girip hamile karisi aktris Sharon Tate ile birlikte 4 kisiyi daha vahsice öldürdüler. Ayrilmadan önce kurbanlarinin kanlariyla duvara kiskirtici yazilar yazdilar.Ertesi gece, Manson, “sürüngenleri”ne bizzat öncülük etti ve LaBianca soyadli bir çifti ayni sekilde öldürüp parçaladilar. Cinayetler, Los Angeles bölgesinde panik yaratti ve tüm ulusu sok dalgalari sardi. Manson, en sonunda, olaylarla hiç ilgisi olmayan bir suçtan ötürü hapse düsen kadin taraftarlarindan birisinin hücre arkadasina isledikleri cinayetleri ögünerek anlatmasi sonucu tutuklandi. Manson, 1970 teki durusmasini bir sirke dönüstürmüstür, ancak jüri hiç de eglenmemistir. Yakalandiktan sonra mahkemeye alnina büyük bir 'x' kaziyarak çikmistir. Kendisi ve 4 taraftari gaz odasina mahkum edildiler, fakat California Yüksek Mahkemesi idam cezasini kaldirinca, cezalari ömür boyu hapse çevrildi. Berbat bir çocukluk geçirmistir. Annesi fahiseydi. Amcasi kendisini etekle okula yollar ve "Bir gün sen de erkek gibi olup kavga etmeyi ögreneceksin" dermis. Daha 9 yasinda hirsizliga baslamistir. Uzun sure hapse girip cikmis, hiç bir olayi olmayan bir serseriydi. Hippilerin ortamlarina girip gitar çalmaya basladi.Oradaki çocuklardan ailesini olusturmaya basladi. Sharon Tate cinayeti,aileden Susan Atkins adli kizin itirafiyla aydinlandi.Kisa sure sonra da Manson tutuklandi. Bu kadar unlu olmasinin nedeni kurbanlarinin kimlikleridir.Ayrica diger seri katillerden farkli olarak bir inanis yaratmasi da bir nedendir.(Helter Skelter saçmaligiyla kandirmis insanlari,siyahlar ayaklanacak tüm beyazlari öldürecek sadece Manson Ailesi kurtulacak) Hala yattigi cezaevine dünyanin her yerinden özellikle gençler tarafindan binlerce mektup geliyor.Bir ara gazetecilerden birinin "Büyük bir hayran kitleniz var hapisten çikmanizi heyecanla bekliyorlar" yorumuna, "Burada yemekler harika ayrica kitabim ve gelen mektuplarimla ugrasiyorum, pek heyecanlanmasinlar, Amerika ilk kez iyi bir sey yapiyor bana " seklinde cevap vermistir.Charles Manson kurdugu tarikati Robert Heinlein'in yazdigi Yaban Diyardaki Yabanci romanindaki yapilanmaya dayandirir. Hatta müritlerinden birinin oglunun adi Valentine Michael Smith'tir.Genç güzel kizlardan kurulu haremiyle seri cinayetlere kalkisan komun sahibi kisi.Kizlarin mahkemeye çikmadan önce koridorlarda kendilerinden geçerek sarki söyledikleri görüntüler insani ürpertir.Bunlardan bazilari hala Charles Manson'in peygamber olduguna inanirken Susan Atkins gibi kimileri kendini Hristiyanliga adayip kitaplar dahi yazmistir. Içlerinden Linda Kasabian'in Türk kökenleri oldugu bilinir. 
                                                        Çete Üyeleri:
Sharon Tate
Vincent Bugliosi
Susan Atkins
Pat Krenwinkel
Catherine Share
Paul Watkins
Kitty Lutesinger
Abigail Folger
Kurbanlari:

6/8/69 Gary Hinman
8/8/69 Steven Earl Parent
8/8/69 Voytek Frykowski
8/8/69 Abigail Folger
8/8/69 Jay Sebring
8/8/69 Sharon Tate
9/8/69 Leno LaBianca
9/8/69 Rosemary LaBianca

25-26/8/69 Shorty SheaMilyonlarca gencin hayrani oldugu Axl Rose(gun's roses), bir Manson hayranidir ve Spaghetti Incident albümünde siirini kullanmistir. Bu yüzden mahkemelerde süründürülmüs kurbanlarin ailelerine tazminat ödemek zorunda kalmistir. Ayrıca Türkiye konserinde üzerinde Manson T-Shirtleriyle de gezindigi gözden kaçmamalidir. Charles Manson'un Hz. Isa oldugunu zanneden çete üyesi, ömür boyu hapse mahkum Leslie Van Houten 1969 yilinda 19 yasindayken 2 kisiyi tabanca ile öldürmüs. Tutuklandiktan 33 yil sonra (28.06.2002) tahliye talebinde bulunmus. Amerikan adli makamlari basvuruyu reddetmistir.                                
                                                     Kitap Hakkinda :
-Helter Skelter,1975, Vincent Bugliosi
Film Hakkinda :
-The Manson Family

                      13.hayalet filminde hayaletlerden biri Manson’a benzetilmistir.
 Bu arada Charles Manson çetesini ve cinayetlerini anlatan Helter Skelter adli bir film çekilmekte oldugu söylenmektedir.MARILYN MANSONCharles Manson’a büyük hayranligindan dolayi Manson soyadini aldigini söylemistir.Her ne kadar müzik kritikleri çokça farkinda olmasa da, Marilyn Manson'in 'weird' goth ve endüstriyel sound'u son yirmi yilin en görkemli müziklerinden biri oldu ve Reverend Manson'i ana akim popüler müzigin karsi kahramanlarindan biri haline getirdi. Özellikle ülkesi Amerika'da ebeveynlerin ve politikacilarin hakkinda konusurken nahos bir ifade takindigi Manson'in müzik medyasinda da pek güzel duygular yaratmadigi kesin. Muhafazakar ve dinci yönetimler tarafindan konserleri sik sik iptal edilen Marilyn Manson'in ruhunu seytana sattigi iddialari bugün müzik medyasinin en sevdigi iddialar arasinda. Evinde bir simya laboratuvari bulunan Marilyn hakkinda kara büyü yaptigi iddiasiyla açilan sorusturma sonuca ulasmamisti. Amerikan panik tarihinin bir numarali olayi Columbine Katliami'ndan sorumlu tutulan Marilyn, bu konuda pek çok kez mahkemede taniklik yapti. Seri katil Jeffrey Dahmer'le yazistigi için tepki çekti ve seri katil kurbanlarinin akrabalari tarafindan kurulan bir dernek Marilyn'in malikanesine saldirida bulundu. Irili ufakli Marilyn Manson suçlarinin sonuncusu ise yakin bir tarihte vuku buldu. Sahne sovu sirasinda sahneye davet ettigi bir güvenlik görevlisine cinsel tacizde bulundugu iddia edildi ve hem mahkemelerde süründü hem de Güvenlik sirketleri tarafindan tehdit edildi. Marilyn Manson FBI'in yakindan izledigi bir isim. Hayati film desek yeridir. 
Seri Katil  Albert Fish
Hamilton Fish, Hannibal Lector, Albert Fish
Albert Fish Early 1900's

"Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim"
1870 Washington doğumlu seri katildir. Beş yaşındayken babası öldüğünde onu bir yetimhaneye yerleştirdiler. Burada geçirdiği çok sıkıntılı iki yıl onun psikolojisini bozdu. Yedi yaşına geldiğinde annesine teslim ettiler. Ancak korkunç baş ağrıları çekiyordu. Liseyi bitirdikten sonra ülkede yolculuk yapmaya ve ufak tefek işlerde çalışmaya başladı. Bu durum ona suç işlemek için mükemmel bir fırsat sunuyordu.1910 yılında işkenceler eşliğinde ilk cinayetini işledi. Kendisine kurban olarak kolay hedef olan çocukları seçmişti. 1920 yılına kadar yolculuklarına devam etti ve izini kaybettirdi. Yolculuk yapmaya devam ederken arkasında birçok kurban bırakmış olabilir miydi? Kurbanlarına acı çektirirken aynı zamanda kendisine de işkenceler yapıyordu. Kasıklarına toplu iğneler batırıyordu. 1910 da başlayıp yakalanıncaya kadar cinayet işlemeye devam etti. 1932-1934 arasında kurbanlarına ve kendisine işkenceler ve yamyamlık yaparak işlediği 4 cinayet ona Brooklyn Vampiri ünvanını getirdi. Onun cinayet sayısı kesin bilinmemekle beraber en az 15 olmasından şüphe duyuldu.
Albert Fish e "Amerika’nın Öcüsü" adı verilmiştir ve bununda iyi bir nedeni vardır. Sevimli bir ihtiyar görünümü altına gizlenmiş bu korkunç yamyam tüm ebeveynlerin karabasanıydı: çocukları hoşlarına gidecek bir vaatle kandırarak ortadan kaldıran bir iblis.Halkın ilgisinin Fish’e dönmesine neden olan suç, 1928 de Grace Budd adında 12 yaşındaki sevimli bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesiydi. Ebeveynleri ile arkadaşlık kurmasının ardından Fish, şeytanca bir yalan uydurdu. Yeğeninin doğum günü partisi olduğunu söyledi ve Grace in gitmek isteyip istemediğini sordu. Bir büyükbaba gibi görünen bu ihtiyar adamın bir canavar olduğunu bilmelerine hiç bir imkan olmayan Bay ve Bayan Budd daveti kabul ettiler.
En güzel kıyafetlerini giyen güven dolu küçük kız, Fish ile birlikte yola koyuldu. Fish, onu New York City’nin kuzey banliyölerinden birinde, yakınlarında hiçbir bina olmayan terk edilmiş bir eve götürdü. Burada onu boğdu, vücudunu parçalara ayırdı ve parçaların bir bölümünü kaldığı pansiyona getirdi. Burada kızın "etini" havucu, soğanı ve jambon dilimleriyle tam bir yamyam yahnisi şeklinde pişirdi. Bundan sonraki 9 günü odasından çıkmadan bu iğrenç yemeği yiyip devamlı mastürbasyon yaparak geçirdi.Sonraki 6 yıl botunca Fish serbest dolaştı, ancak Grace Budd olayını kendi kişisel haçlı seferine dönüştüren William King ismindeki bir New York City dedektifi onu inatla arıyordu. Buna rağmen Fish kaçmayı başarabilirdi; tabii kendi içindeki şeytanlarla başa çıkabilseydi. 1934’te Bayan Budd’a bugüne dek yazılmış en hastalıklı mektuplardan biri olan bir mektup göndermeye kendini mecbur hisseti. Sonuçta King, Fish’i mektup kağıdındaki antetten bulup yakalayabildi.
Fish tutuklandığında yetkililer elerinde tasavvur edilemez sapkınlıkla bir suçlu olduğunu hemen anladılar; bu adam bütün ömrünü acı vererek -- hem kendisine hem de başkalarına -- geçirmiştir. Diğer bir çok seri katil gibi, Fish de bir din manyağıydı ve günahlarının cezası olarak kendisine çok tuhaf işkenceler yapmıştı -- deri kayışlarla ve her yerinden çiviler fırlamış sopalarla kendisini dövmek, kendi dışkısını yemek, kasıklarına dikiş iğneleri sokmak gibi. Yaraladığı ve öldürdüğü çocuklar onun kaçık zihninde Tanrı ya verilen kurbanlardı. Savunma makamı tarafından Fish i muayene etmesi için çağırılan New Yorklu ünlü psikiyatr Dr. Fraderic Wertham, ihtiyar adamın "bilinen her türlü cinsel sapkınlığa" sahip olmasının yanında, bugüne değin kimsenin duymadığı anormallikler taşıdığını belirtmiştir (acayip zevklerinin arasında idrar yoluna gül sapı sokmak da vardı). Hapishanede çekilen leğen bölgesi röntgeninde, mesanesinin etrafındaki alana sokulmuş 29 iğne bulunmuştu.
1935 teki duruşmasında jüri onun deli olduğuna karar vermiş olmasına rağmen yine de elektrikli sandalyede idam edilmesi gerektiğine inandı. İdam kararının açıklanmasından sonra, bu anormal ihtiyarın "Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak -- şimdiye kadar tatmadığım tek zevk" dediği bildirilmiştir.
16 Ocak 1936 da 65 yaşındaki Fish elektrikli sandalyeye gitti -- Sing Sing de idam edilen en yaşlı insandı.
Hakkında Kitap:
Black House, Stephen King
Deranged, 1990, Harold Schechter
Hakkında Film:
Kuzuların Sessizliği, Filmdeki Hannibal Lektor tiplemesi ondan esinlenilerek yaratılmıştır.
Seri Katil  David Berkowitz  Sam'in Oğlu
“Ben Sam’in oğluyum. Küçük bir veledim.”“Onlari incitmek istemedim. Onlari sadece öldürmek istedim”Dehset, 29 Temmuz 1976’da Bronx’ta iki genç kadin bir arabanin içinde vurulmus olarak bulununca basladi. Arabalarin içindeki genç çiftler ve genelde sevgililer hedef olarak seçilmekteydi. Bir seferinde evlerinin önünde merdivenlerde oturan iki genç kadini öldürdü. Bir defasinda da okuldan eve gitmekte olan genç bir kadini vurdu. Kadin dehset içinde elindeki kitapla yüzünü kapatti. Katil ates etti ve önce kitap parçalandi, sonra kadinin kafasi. Bu saldirilar sona erdiginde New York’lu 6 genç ölmüs, 7 genç ise agir yaralanmisti. New York’un eglence aleminin en hareketli yillariydi. Insanlar, apartman topuklu ayakkabilar, bol elbiseler giyiyor, küçük aynalardan yapilmis bir küre tavanda dönerken Be Gees müziginde dans ediyorlar ve bu muhtesem sehrin gecelerinin tadini çikariyorlardi. 1976-1977 yillarinda elinde bir 44’lügü olan biri sokaklarda dolasip insanlari öldürmeye baslayinca herkesin tadi kaçti. Ve ona ‘44 Kalibrelik Katil’ adini taktilar. 13 ay boyunca New York u dehsete düsüren dengesiz katil. Temmuz 1976 - Mart 1977 arasinda faaliyet göstermistir. Ufak tefek olup paranoyak ve sizofrendir. Mahkeme akli dengesinin yerinde olduguna karar verip 365 yil hapse mahkum etmistir. Yine çifte cinayetin islendigi bir mekanda polis, uzun ve saçmaliklarla dolu bir not buldu. “Ben Sam’in ogluyum. Küçük bir veledim.” O andan itibaren bu acayip lakabiyla anilmaya baslandi. 13 ay boyunca Sehir korkunun pençesinde kivranirken polis herhangi bir sey bulamadi. Olayin çözülmesi 35 dolarlik bir park cezasi sayesinde gerçeklesti. Bir çift vuruldugu zaman bir tanik olay yerinden bir aracin uzaklastigini görmüstü. Önemli olan ise bu araca park cezasi kesilmis olmasiydi. Bilgisayar kayitlarindan Yonkers’ta yasayan tombul suratli bir posta hane görevlisi olan David Berkowitz oldugu tespit edildi. Adami yakaladiklarinda arabasinin bagajinda bir cephanelik buldular. Sam’in Oglu bir katliam planliyordu. Long Island’da bir diskoya intihar saldirisi yapacakti. Tutuklandiktan sonra Berkowitz, Sam’in Oglunu söyle açikliyordu; bahse konu Sam, komsusu olan Sam Carr isminde biriydi ve ona göre aslinda Büyük Seytan’di. Öldürme emirlerini Labrador cinsi köpegiyle gönderiyordu. En az öyküsü kadar anormal olan Berkowitz, mahkemece akli yeterlilige sahip bulundu ve 300 yil hapis cezasina çarptirildi. Hapishanede yakin zamanda dine yöneldi. Halen hapishaneden televizyon vaizligi yapiyor, Incil hakkinda vaazlar veriyor. 2002 yilinda sartli tahliye basvurusu mahkemece reddedildi. 60'lara damgasini vuran seri katil Charles Manson ise, 70'lerin ki de David Berkowitz'dir aslinda. Oysaki kendisi uzunca bir süre hak ettigi ilgiden yoksun kalmistir ve alt kültürde biraktigi derin iz ancak '90 sonlari gibi yüzeye çikmaya baslamistir. SUMMER OF SAM gibi filmlerle. Sevimli, tombul ve sürekli gülümseyen bir yüzü vardir. Ama cinayet islerken de gülen bu sevimli yüze fazla güvenmemek gerekir. Kurbanlarindan Bazilari; 29 July 1976 Donna Lauria (18) Jody Valenti (19) 23 October 1976 Carl Denaro (20) 26 November 1976 Donna DeMasi (16) Joanne Lomino (18) 30 January 1977 Christine Freund (26) John Diel 8 Mar 1977 - Virginia Voskerichian (19) 17 Apr 1977 - Alexander Esau (20), and Valentina Suriani, (18) 31 July 1977 - Stacy Moskowitz (20) Hakkinda Kitap: Confession of Son of Sam, 1985, David Abrahamsen Hakkinda Film: Summer Of Sam.. 
Seri Katil  Earl Leonard Nelson
                                       “Bana haksızlık edenleri affediyorum”
Namı diğer Goril Katil, Amerikan suç kayıtlarında tarihi bir yeri vardır. Yirminci yüzyılın ilk seri katiliydi. 1926 Şubatında, onu ülkenin bir ucundan diğer ucuna ve oradan da Kanada’ya götürecek on sekiz aylık çılgın bir yolculuğa çıkmıştı. Yol boyunca en az 22 kadını öldürmüştür. Bu elli yıl boyunca kırılamayacak feci bir rekordu. Nelson henüz bir bebekken ailesi frengiden öldüğünden onu annesinin ailesi büyütmüştü. İçine kapanık tuhaf bir çocuktu. Okula tertemiz kıyafetlerle gider ve paramparça elbiseleriyle bir serseri gibi dönerdi. Bisikletiyle gezerken bir troleybüsün çarpması neticesi kafasına ağır bir darbe aldığında hareketleri iyice tuhaflaştı. Ergenlik döneminin daha başındayken San Francisco’nun Barbary sahilindeki genelevlerin ve barların müdavimi olmuştu. Ufak tefek hırsızlıklar da yapıyordu. 1915 yılında 18 yaşına yeni girdiğinde hırsızlıktan tutuklanıp iki yıl cezaevinde kaldı. Hapisten çıktığında Amerika 1.Dünya Savaşına girmişti. Earl, Donanmaya yazılmıştı ancak yatağına yatıp vahiy kitabının büyük canavarlarından bahsetmekten başka bir şey yapmadığından bir akıl hastanesine yatırıldı ve savaş bitene kadar orada kaldı.  1919 yılı içerisinde 22 yaşındayken salıverilen Nelson 60 yaşında hiç evlenmemiş bir kadınla tanışıp evlendi ve onun hayatını bir cehenneme çevirdi. Karısının kendisini terk etmesinden 2 ay sonra 12 yaşında bir kız çocuğuna saldırdı ve yakalanarak akıl hastanesine yatırıldı. 1925 yılında buradan çıkınca Ölümcül kariyerine başladı.İşte San Francisco’dan başlayarak Pasifik sahilinden Seatle’a gitti ve daha sonra doğuya yöneldi. Başlangıçta bulvar gazeteleri ona “Karanlık Boğucu” adını taktılar. Daha sonra “Goril Katil” diye anılmaya başladı. Bu lakap görünüşü nedeniyle değil (aslında çok alelade bir görünümü vardı), daha çok suçlarının vahşiliği nedeniyle takılmıştı. Hedeflerini çoğunlukla gazetelere kiralık oda ilanları veren orta yaşlı veya daha yaşlı kadınlardı. Nelson –istediği zaman çok nazik olabilirdi- evlerine gidip odayı görmek istiyordu. Kurbanlarıyla yalnız kalınca Jekyll/Hyde benzeri bir dönüşüme uğruyordu.Tipik olarak, kadınları gırtlaklarını sıkarak boğuyor, sonra tecavüz ediyor ve ardından da cesetleri tuhaf yerlere saklıyordu. Kurbanlarından biri, tavan arasındaki bir sandığa konulmuştu. Kimileri de bodrumda kazanın arkasına atılmışlardı. Son kurbanını da dua etmek üzere diz çöken kocası yatağın altında bulmuştu.Bir düzine şehirde polis alarmdayken, Nelson Kanada’ya geçip cesetlerle dolu yolun sonuna geldi. İki kişiyi daha öldürdükten sonra, Manitoba’da yakalandı. Hapisten kaçmayı başararak büyük bir paniğe ve muazzam bir insan avı başlatılmasına neden oldu. On iki saat sonra tekrar yakalanmıştı bu defa kaçamamak üzere. Birkaç ay sonra Nelson darağacına gönderildi. Son sözleri; “Bana haksızlık edenleri affediyorum” Olmuştur.
Seri Katil  Edward Gein
                                                 08/27/1906-07/26/1984
“Bana doğru gelen güzel bir kız görünce iki şey düşünürüm.Bir yanım onunla çıkmak ona gerçekten iyi hoş davranmak gerektiği gibi davranmak ister.
Öteki yanım mızrağın ucuna geçirilmiş kafasının nasıl görüneceğini.”
Bir seri katil, belirli bir süre içinde en az 3 kişiyi öldüren biri olarak tanımlanıyorsa, bu durumda -- tanıma tam bağlı kalacak olursak – Edward Gein bir seri katil değildir; çünkü görünüşe göre yalnızca iki kadını öldürmüştür. Ancak işlediği suçlar o kadar sıra dışı ve tüyler ürperticiydi ki Amerika’yı neredeyse kırk yıldır etkisi altında tutmuştur.Gein, sürekli olarak kendi cinsiyetinin günah dolu doğasını anlatıp duran, aşırı mutaassıp, hükmedici bir anne tarafından yetiştirilmişti. 1945’te öldüğü zamanı Ed tüm hayatını korkunç bir baskıyla yönlendiren bu kadının hala duygusal olarak esiri olan 39 yaşında bir bekardı. Annesinin odasının pencerelerine tahtalar çakan Gein, orayı sanki mabetmiş gibi muhafız etti. Ancak evin geri kalan bölümler kısa zamanda çılgın bir adamın sapkınlıklarla dolu mezbahasına dönüştü.Gein, komşular için birkaç ufak iş yaparak geçimini sağlamadığı zamanlardaki yalnız saatlerini dergilerdeki cinsiyet değiştirme ameliyatları, güney denizlerindeki kafa avcıları ve Nazi zulmünü anlatan yazıları okuyarak geçiriyordu. Onun kendi canavarlığı annesinin ölümünden birkaç yıl sonra başladı. Ümitsiz yalnızlığının ve ilerleyen psikozunun onu itmesiyle etrafındaki mezarlıklara giderek, oradan arta yaşlı kadınların cesetlerini çıkarıp uzaktaki çiftlik evine başladı. 1954’te Mary Hogan adında yerel bir bar sahibini vurup kadının 90 kiloluk vücudunu eve taşıyarak ölü sevicilik faaliyetlerini cinayetle tamamladı. 3 yıl sonra, 1957 yılı av mevsiminin başladığı ilk gün köydeki nalbur dükkanının sahibi olan 58 yaşındaki bir kadını öldürdü.Şüpheler hemen son birkaç gündür dükkanın çevresinde dolanan Gein’in üzerinde yoğunlaştı. Mutfağına girdikleri zaman, polisler kurbanın başı kesilmiş, içi boşaltılmış bedenini aynı bir av hayvanı gibi çatı kirişine baş aşağı asılmış şekilde buldular. Evin içine giren dedektifler kelimelerle anlatılamayacak korkunçlukta eşyalar buldular. İnsan derisi ile kaplanmış sandalyeler, kafataslarından yapılmış çorba kaseleri, kadın cinsel organlarıyla dolu bir ayakkabı kutusu, içi gazete kağıtlarıyla doldurulmuş ve duvara av hayvanlarının başları gibi asılmış insan yüzleri ve bir kadının vücudunun üst kısmından yapılmış, göğüsleri olan bir yelek.Gein daha sonra bu yeleği ve insan derisinden yapılmış giysileri giyerek kendini annesi yerine koyduğunu itiraf etmiştir.Bu tüyler ürpertici keşif Eisenhower dönemi Amerika’sında şok dalgaları yarattı. Wisconsin de Gein hemen yerel kültürün bir parçası haline geldi. Tutuklanmasından birkaç hafta sonra “Gein fıkraları” diye adlandırılan ölümle ilgili şakalar eyalet çapında moda oldu. Aralık 1957 de hem Life hem de Time dergileri onun “dehşet evi” hakkında makaleler yayınlayınca tüm ülke Gein hakkında her şeyi öğrenmiş oldu.
Bir akıl hastanesinde 10 yıl yatmasının ardından Gein in duruşmaya çıkabileceğine karar verildi. Suçlu bulundu, ancak akli yetersizliğine kanaat getirildiğinden hayatının geri kalanını geçirmek üzere tekrar akıl hastanesine yatırıldı ve 1984’te kanserden öldü.Evinde bulunan insan parçalarını mezarlıktan çaldığını söylemiştir ve açılan mezarlarda gerçekten de Ed Gein'in evinde bulunan parçaların eksik olduğu fark edilmiştir, abisi Henry Gein'i de öldürdüğü iddia edilir. Teoriye göre annesiyle olan sağlıksız ilişkisi yüzünden endişe duyan Henry, Ed'e annesini kötülemiştir. Annesinin kötülenmesini kabul edemeyen Ed, çiftliklerinin yakınındaki bir yangını söndürmeye çalışırken abisini başına sert bir şeyle vurarak öldürmüştür. Ed'in iddiasına göre yangını söndürmeye çalışırken ayrılmışlar, ama sonra abisinden haber alamamıştır. Abisini aramaya gelen polislerle dolaşırken Ed, doğrudan abisinin olduğu yere gitmiştir. Abisi yanmamıştır, hatta yangından bir kaç metre uzakta, kafasında çürüklerle yatmaktadır. Ama bu elbette kanıtlanamamıştır.Annesi hakkında bilinenler zaten alkolik ve zayıf olan kocasını ve çocuklarını kolayca etki altına alan, din saplantısı olan bir kadın olduğudur, ailesini finansal olarak destekleyen kadın, onları şehrin günah dolu yaşamından uzaklaştırmak amacıyla bir çiftlik evi almış ve burada çocuklarını diğer insanlardan uzak tutarak büyütmüştür.Ed hapisteyken evi yakılmıştır, arabası açık artırmada 780 dolara satılmış ve fuarlarda halka ücret karşılığı gösterilmiştir.Kurbanlarının derilerini üzerine giyip ay ışığında dans ettiğinden söz edilir.Ed Gein için açılmış bir çok Fun Club bulunmaktadır.Kadınların kendisine ateşli aşk mektupları yazması, sosyolojik araştırmalara neden olmuştur.
HAKKINDA KİTAP:
Deviant, 1989, Herald Schechter
HAKKINDA FİLM:
Ed Gein’in insanın midesini kaldıran suçları, geçtiğimiz 30 yılda çevrilen en korkunç 3 film için esin kaynağı olmuştur. “Sapık”, “The Texas Chainsaw Massacre” ve “Kuzuların Sessizliği”.
Sapık’ın yazarı Robert Bloch, kitabının Gein’in suçlarının romanlaştırılmasından ibaret olmadığında ısrar etmişse de, ölümsüz karakteri Norman Bates açıkça Gein’den esinlenilerek yaratılmıştır (Aslına bakılırsa Bloch’un romanında Norman’ın kendisi, işlediği suçlarla Gein’in işledikleri arasında paralellik işaret eder).The Texas Chainsaw Massacre’ın yönetmeni Tobe Hooper orta batıda yaşayan akrabalarından Gein hakkında hikayeler dinlemiş ve bunlardan etkilenerek büyümüştür. Ancak yarattığı kanın gövdeyi götürdüğü sinema klasiğinde, Gein’den esinlenilen karakter nazik tavırlı, çift karakterli bir kişi değil, Deri Surat adında kurutulmuş insan derisinden yapılmış bir maske takan hayvani bir yaratıktır.Thomas Haris, kurbanlarının derilerinden bir elbise dikmeye çalışan bir transseksüel olan hayali seri katili Jame Gumb’ı (namı diğer “Bufalo Bill”) yaratmadan önce FBI’ın Gein hakkındaki dosyalarını araştırmıştır. Jonathan Deme’in Oscar kazanan filminde Gumb’ın, Gein’in evinden esinlenilen evinin tuhaf görünüşü Harold Schechter’in Deviant: The Shocking True Story of the Original Psycho” adlı kitabına dayanılarak yaratılmıştır.Sapık, The Texas Chainsaw Massacre ve Kuzuların Sessizliği’nde Gein hikayesinden bağımsız birçok nokta vardır. Gerçek olaylara en yakın film, 1974’te yapılan düşük bütçeli “Deranged” filmidir ve korku filmi meraklıları arasında bir kült olmuştur. Deranged’in bazı video kopyalarının başında Gein’in evindeki insan etinden yapılma korkunç eşyaların bilinen tek görüntü kaydını içeren İyi ve Sessiz Bir Adam isimli Gein hakkında kısa bir belgesel vardır.Ülkemizde “Kasabada Katliam”ı ve “Teksas Katliyamı” adlarıyla gösterilmiştir.
In the Light of the Moon (2000)
Yönetmen : Chuck Parello
Oyuncu : Steve Railsback, Carrie Snodgress, Carol Mansell, Sally Champlin, Steve Blackwood, Nancy Linehan Charles, Bill Cross, Travis McKenna, Jan Hoag, Brian Evers, Pat Skipper, Craig Zimmerman, Nicholas Stojanovich, Dylan Kasch, Tish Hicks...Konu: ABD, 50lerin sonu. Wisconsin'in, hareketsiz, küçük bir kasabası. Ed Gein, yaşamındaki tek dostunu, otoriter annesini kaybettiğinde, kasabada da hareketlenme başlar. Annesi tarafından sıkı bir disiplinle arada sırada kemer darbelerine de maruz kalıp "iyi bir Hıristiyan" olarak yetiştirilen Ed'in yaşamı, annesinin ölümünden sonra asla aynı olmayacaktır. 
Seri Katil  Harvey Murray Glatman
Muazzam bale fantezisi Kirmizi pabuçlar ile taninan Britanyali film yönetmeli Michael Powell, 1960’ta halki ve elestirmenleri o kadar öfkelendiren bir film çevirdi ki, kariyeri tam anlamiyla sona erdi. Filmin adi Peeping Tom’du (Röntgenci) ve biçak gibi kullandigi bir kamera ayagiyla kurbanlarini öldürürken bir yandan da bu sahneleri kaydeden sadist bir röntgenciyi anlatiyordu. Nasil hasta bir beyin böyle bir öyküyü hayal edebilir diye sormustu öfkelenen seyirciler. Ancak Peeping Tom gösterime girmeden bir yil önce, Harvey Murray Glatman adinda Amerikali bir psikopat, filmde anlatilanlara çok benzeyen suçlardan San Quentin’de idam edilmisti.Ergenlik çaginda bile, Glatman sapik cinsel egilimler gösteriyordu. En sevdigi mastürbasyon yöntemi, kendi kendini bogmakti, boynuna geçirdigi tavan arasindaki kirislere asili bir ipin ucunda sallanirken, büyüyünce bu tuhaf huylarindan vazgeçecegini söylemisti. Ancak olgunlastikça, baglama, sadizm ve bogulma fantezilerini birer saplanti haline getirmisti. 29 yasindayken de sapik hayallerini gerçeklestirmeye koyuldu. Bir profesyonel fotografçi pozu takinarak, kendilerine bir kariyer edinmeye çalisan bir dizi genç modeli 1950’lerde çok moda olan ucuz dedektif dergilerinin kapaklarina resimlerini bastiracagini söyleyerek kandirdi. Bu kapaklarda genellikle baglanmis ve çaresiz durumda genç kadinlar oldugundan, modeller Glatman’in kendilerini baglayip agizlarini tikamasina ses çikarmadilar. Ayrica görünüsünden de korkmamislardi; Glatman biraz tuhaf ama zararsiz bir adama benziyordu.Kadinlari bir kez hakimiyeti altina aldi mi onlari soyup fotograflarini çekiyor, tabanca tehdidiyle tecavüz ediyor ve içinde bulunduklari durumun korkunçlugunu kavradiklarinda da yüzlerindeki dehset dolu ifadeleri tekrar fotografliyordu. En sonunda da onlari bir iple bogarak cesetlerini çöle atiyordu.Glatman bu sekilde toplam 3 genç kadini öldürdü. Dördüncü bir fotograf çekimi ayarladi, ama bu seferki kurbanla basa çikamadi. Glatman arabasinda ona silah çekince, kiz üzerine atladi, silahini elinden aldi ve polis gelinceye dek namluyu ondan ayirmadi.Glatman gözaltindayken her seyi tüm ayrintilariyla itiraf etti. 1958 Kasiminda üç gün süren bir durusmadan sonra verilen idam cezasini çok filozofça bir tavirla karsiladi.
Seri Katil  Jeffrey Lionel Dahmer
                     Milwaukee Canavari (05/21/1960-11/28/1994)
               "Onlari yedigimde içimde tekrar dirileceklerini umut ediyordum"
                 "Bu yaptiklarimi bir insanin yapabilecegine inanmam çok zor"
21 Mayis 1960'de dogdu. Babasi Kimya Mühendisi, annesi psikolojik problemleri olan isterik bir kadindir. Annesi bütün gün yatakta, babasi laboratuarda oldugu için Jeffrey kendi kendine büyümüstür denilebilir. Sık sık tasinirmis Dahmer ailesi, Ohio'ya geldiklerinde 8 yasindayken yasli bir komsulari tarafindan tecavüze ugramisti ve bunun intikamini tüm insanliktan almaya çalisti. Asiri sorunlu ve kendini ifade etme yetersizligiyle dolu bir ergenlik döneminden sonra sonunda kendini en iyi ifade edebilecegi yöntemi kesfetti. Sanildiginin aksine hiçbir davranisinda cinsel güdüleri onu yönlendirmedi. Homoseksualiteye karsi olan tepkisini zorla homoseksüel iliskiye girmek ve öldürmek gibi davranis bozukluklariyla gösterdi ve bu sekilde kendini ifade etti. O bir homoseksüel degildi.18 yasinda basladi cinayetlerine. Ilk kurbani bir otostopçu gençtir. Zaten bu ilk cinayette olayi asmistir Jeffrey, otostopçu çocuk iliski teklifini reddedince demirle kafasina vurup öldürmüs, sonra iliskiye girmis, ardindan mutfak biçagiyla parçalamis ve bu parçalari asit dolu bir fiçida eritmistir. Kemiklerini ise çekiçle ezip bahçeye gömmüstür. Arada bir polisin dikkatini çekmistir. 1986’da ortalik yerde mastürbasyon yaptigindan dolayi bir ceza almistir.En aci vakalarindan birisi* sudur: 1988’de 13 yasindaki bir çocuga tacizden iki seneye mahkum oluyor, ama sonra "iyi halden" birakiliyor. Bundan 3 sene sonra o 13 yasindaki kurbanin küçük kardesini buluyor ve evine getirip öldürüyor.
Yakalanana kadar 13 sene geçmisti ve 1978-1991 yillari arasinda çogu zenci çocuklardan olusan toplam 17 kisiyi öldürdü. Öldürdügü insan sayisi Henry Lee Lucas ile kiyaslandiginda düsük olsa da akil hastaligi ve kurbanlari üzerinde uyguladigi tekniklerden ötürü hayat hikayesi diger seri katillere oranla bir çok filme konu olmustur. Kurbanlari genelde siyah homoseksüel erkeklerdir. Cinsel arzulari üzerinde deney yapmak için Dahmer kurbanlarina lobotomy uygulamis, yani beyinlerinin bir kismini kesip çikarmistir. Aynen Ed Gein gibi Cannibalism Ve Nekrofili hastaligindan muzdarip oldugundan kurbanlari da bu uygulamalardan nasiplerini almistir. Bunlardan kimisiyle öldürmeden önce, kimisiyle de sonra iliskiye girmistir, kimisinin ise pazilarini ve poposunu yemistir. Kafasini matkapla deldigi bir diger grubu ise robota çevirmeye çalismistir Son kurbaninin bir sekilde kaçmaya çalismasi ile yakalanmistir. 14 yasindaki Asyali kurbani yari sarhos ve çirilçiplak sekilde sokaga kaçmayi basarmistir. Pesinden giden Jeffrey Dahmer, sokakta çocukla ilgilenen insanlari onun gay olduguna ve aralarinda tartisma çiktigina inandirmayi basarmis, çocugu eve geri götürüp öldürmüstür.Durumdan süphelenen sokak sakinleri polisi aramis, Pedofili süphesi ile eve giden polis agir kokular karsisinda arama yapinca foyasi ortaya çikmistir. Yakalandiginda "Bu yaptiklarimi bir insanin yapabilecegine inanmam çok zor" demesi dikkat çekicidir. Wisconsin'de 28 Kasim 1994'te hapishanenin çamasirhanesinde bir zenci tarafindan arkadan kafasina -tesadüfe bakin ki- indirilen bir demir çubuk darbesiyle öldürülmüstür. Öldüren kisi ifadesinde "Tanridan onu öldürmem için emir geldi" demistir.Jeffrey Dahmer'i diger seri katillerden ayiran en önemli özelligi, genel olarak cinayet isleyen kisilerin kurbanlarini öldürmeden önce onlara iskence etmek suretiyle kendilerini tatmin etmeleri ve yeterince doyuma ulastiktan sonra öldürme eylemine geçmeleridir. Dahmer içinse tam tersi geçerlidir, önce öldürüp ardindan eglenmeye baslar. On iki kisilik bir kurban listesi olmasina ragmen dünyanin en ünlü seri katilleri arasindadir. Kurbanlarini genelde gay barlardan seçen, onlari katlettikten sonra irzlarina geçen, hatira olarak kafataslarini ya da cinsel organlarini kesip saklamadan önce de hosuna giden yerlerini yiyen en büyük zevki ise saatlerce baliginin gözlerine bakmaktir. Normal bir ailesi, üstün sayilabilecek bir zekasi, iyi bir egitimi ve gözle görülür problemleri olmadigi için yaptiklarina bir sebep bulunamamis ve Dahmer psikologlarin ilgisini çeken bir vaka olarak kalmistir.
 Hakkinda Film:
Secret Life: The Jeffrey Dahmer, 1993, David Bowen tarafindan çekilmistir.

Hakkinda Kitap:
The Men Who Could Not Kill Enough, 1972, Anne E. Scwartz 
Seri Katil  Karındeşen Jack
Tarihe bakildiginda 20.yüzyili benim baslattigim görülecektir"

 Dehset, 31 Agustos 1888 de sabahin erken saatlerinde basladi. Kabaca sabah 3:45 sularinda Londra’nin East End bölgesindeki, issiz ve los bir sokakta yürüyen hamal George Cross, musambaya sarili bir seye çarpti. Yakindan bakinca, bu yiginin parçalanmis bir kadin vücudu oldugunu anladi. Kadinin daha sonra 42 yasindaki Mary Ann Nicholls adinda bir hayat kadini oldugu ortaya çikti. Girtlagi kesilip karni açilmisti ve cinsel organinda biçak yaralari vardi.
O zaman kimse farkina varmasa da, Mary Anne Nicholls ün bu korkunç ölümü suç tarihinde tüyler ürpertici bir dönüm noktasi teskil edecekti. Bu cinayet, yalnizca önce Londra ya sonra da tüm dünyaya etkisi sok dalgalari seklinde yayilacak bir cinayetler zincirinin ilk halkasi degildi. Ayni zamanda çok daha önemli bir seye isaret etmekteydi: seri seks cinayetlerinin modern döneminin basladigina.Nicholls cinayetinden bir hafta sonra, ilk cinayet mahallinden 800 metre uzaklikta, pansiyon olarak kullanilan bir binanin arkasinda,kötü beslenme ve veremden muzdarip 47 yasinda bir hayat kadini olan Annie Chapman in parçalanmis cesedi bulundu. Chapman in kafasi neredeyse vücudundan kopmustu, katil tüm buyun adalelerini kesmisti ve neredeyse omuriligini de koparmisti. Ayrica iç organlari da karnindan disari çikarilmisti.Katilin gerek kimligi asla bilinemeyecekti. Ancak birkaç hafta sonra Metropoliten Polisi kiskirtici bir mektup aldi. Mektup suçlu oldugunu söyleyen sahis tarafindan yazilmis ve takma isimle imzalanmisti. Bu isin halk tarafindan benimsendi. Bu andan itibaren çilgin Whitechapel Kasabi, bu korkunç isimle aranacakti: Karindesen Jack.Polisin Karindesen in mektubunu almasindan iki gün sonra katil, Elizabeth Stride adinda Isveçli bir hayat kadinin bogazini kesti. Kurban üzerinde diger korkunç seyleri yapamadan, yaklasan bir arabanin sesiyle isini yarim birakmak zorunda kaldi. Oradan hizla kaçan Karindesen, Cathrine Eddowes adinda, kaldirimda sarhos bulundugu için karakola götürülerek ayilana kadar orada tutulan ve henüz saliverilmis olan 43 yasindaki bir hayat kadinina rastladi. Onu issiz bir meydana götürdü ve orada bogazini kesti. Ardindan seytani bir öfkeye kapilarak kadinin yüzünü tamamen parçaladi, vücudunu kuyruk sokumundan gögüs kafesine kadar kesti, bagirsaklarini disari çikartti ve sol böbregini alarak uzaklasti.Karindesen tarafindan gerçeklestirilen son suç ayni zamanda en korkuncuydu. 9 kasim gecesi, 3 aylik hamile olan 25 yasindaki Irlandali bir hayat kadiniyla onun odasina gitti. Gecenin ortalarina dogru onu yatakta öldürdü, birkaç saat boyunca keyifle cesedi parçaladi iç organlarini disari çikartti, burnunu ve gögüslerini kesti, bacaklarinin etlerini siyirdi.Bu olaydan sonra, Whitechapel cinayetleri birden bire durdu. Karindesen sonsuza kadar ortadan yok oldu, tarihten çikip efsaneler alemine karisti.O günden beri konu üzerine kafa yoranlar bir kasaptan Ingiliz tacinin veliahdina kadar bir dolu süpheli öne sürmüslerdir. Bu iddialarin çogu eglenceli okuma malzemeleri teskil eder, ancak Karindesen in gerçek kimligi yüz yildir degismedi: O, merak uyandiran, muhtemelen hiç çözülemeyecek bir sirdir.”Bogaz bir biçakla kesilmis, kafa vücuttan neredeyse ayrilmisti. Karin kismen parçalanarak açilmis ve her iki gögüs de kesilmis. Burun kesilmis, alnindaki deri yüzülmüs ve uyluklardan ayaklara kadar etler kemikten siyrilmis. Bagirsaklar ve vücudun diger parçalari yoktu, ancak karaciger ve bu zavalli kurbanin ayaklari arasina yerlestirilisti. Bacaklardan çikarilan etleri gögüsler ve burun katil tarafindan masanin üstüne konmus ve kadinin ellerinden biri midesinin içine sokulmus.”Karindesen Jack in son kurbani Mary Kelly’nin nasil bulundugunu anlatan 1888 tarihli bir gazeteden bulunmustur
Seri Katil  Leatherface 


Gerçek Adı: Bubba Sawyer, Jr. / Thomas Hewitt

Doğum Tarihi: Bilinmiyor
Doğum Yeri: Backwoods, Texas
Irkı: Beyaz
Boyu: Yaklaşık 190 cm
Ağırlığı: Yaklaşık 140 kg
" Geldi Ve Doğradı "
Leatherface, içindeki seri kitle katliamı ve yamyamlık eğilimiyle, korku dünyasının rahatsız edici ve unutulmaz karakterlerinin arasında yer almıştır. O, Leatherface’tir ve varlığı herkesi korkudan tir tir titretmelidir.Kahramanımız, eski kurbanlarının derilerinden alınmış, kabaca birbirine dikilip tutturulmuş bir maske takıyor. Biraz kötü sonuçlanmış bir yüz cerrahisini çağrıştırıyor. Öylesine, amaçsız bir şekilde sağda solda dolaşıyor, homurdanarak ve başka anlaşılmaz sesler çıkararak ilerliyor. Onun sadece tek bir dostu var. Ve o dost da onun sadık, paslı testeresi. Testeresi onun ailesi gibi.Evet Leatherface, modern zamanların elinde testere ile gezen manyağı. Edindiği deri işi yetenekleri ona göğüs uçlarını birbirine dikerek kemer, deriden yelek ve burunlardan cep telefonu askısı yapmasını sağlayan, ölü soyuculuğuyla tanınan katil Ed Gein’in dehşet verici geçmişinden esinlenilmiştir. Leatherface, Ed Gein’in hayatı ve yaşadığı zamanlar üzerinde dolaşan tüm hikaye, dedikodu ve söylentilerin tekrar doğuşunu ifade ediyor. Ancak Leatherface’in sahip olduğu, fizik, yapı ve dayanıklılık çok farklı. İşte bu dış görünüş, durumun korkunçluğunu daha da şiddetlendiriyor.Peki Leatherface kim? Biraz başına buyruk, biraz da dengesiz elbette! Leatherface ve ailesini iş başında seyrederken, garip, huzur bozucu, sapkınca bir duyguya kapılırsınız. Birkaç kuşağın garip bir şekilde bir araya gelip, daha büyük ve daha tuhaf bir grup dinamiği oluşturması gibi bir şey. Oysa bütün hayatını bu şekilde geçirdikten sonra, bu dengesiz ve alışılmadık davranışları sergilemesi normal karşılanmalıdır.Yamyam bir çevrede büyütülmek, emekleyen bir bebeğin akli dengesini değiştirmeye yetecektir. Size özel olarak yapılmış, kuru kafa şeklindeki biberonun etli ucundan beslenmek; sivilce sıkarak, ev ödevi yaparak ve insan eti çiğneyerek geçen delikanlılık yılları ve 18. doğum günü hediyesi olarak parlak yeni bir testere almak çok sık rastlanan şeyler değildir. Bunu bir deneyin, hayatınızda garip davranış ve düşünceler olacağını garanti ederim.Tabi daha önce analiz edilen kurban Norman Bates de benzer özellikler sergiliyor. İkisi de seri katil Ed Gain üzerine kurgulanmıştır. Ancak Leatherface’in ekstra olarak testeresi var. Ona ekstra uzanma kabiliyetini veren bu testere, içinize de sınırsız korku dolduruyor. Karakterin görüntü ve ses bütünlüğü, korkuyu tetikliyor. Geriye tek soru kalıyor, kim canlı kalacak ve ondan geriye kalan ne olacak? 
Seri Katil  Night Stalker  Gece Avcısı
“Sizi ahmaklar beni hasta ediyorsunuz. Intikamim alinacak. Hepimizin içinde bir seytan yasar.”Gece Avcisi olarak taninmistir. Karanlik evlere sizarak içeride uyuyanlari katlederdi. 1985 yilinin bahar ve yaz döneminde 6 aylik bir süre içerisinde Los Angeles sehrinde kimse kendini güvende hissedemedi. Önce evin erkegini öldürür, sonra da karisina her türlü sapikligi yapardi. Yaslari 30 ile 83 arasinda degisen kurbanlari silahla vurulmus, biçaklanmis, sopayla dövülmüs ve vahsi bir sekilde katledilmis olarak bulunuyordu. Bir defasinda bir kadinin gözlerini çikarmis ve bunlari hatira olarak yanina almisti. Bazen Kurbanlarinin üzerine Satanist Yazilar kazirdi.1985 Agustosunun basi itibariyle, resmi olarak 12’den fazla cinayet isledigi kesinlesmisti. Birkaç hafta sonra bir saldir esnasinda adami basindan vurmus, kadina tecavüz etmis ve çiftin arabasiyla kaçmisti. Çalinan arabayi bulan polis, çok temiz bir parmak izi elde etti. Bu izler basit bir hirsiz olarak bilinen Richard Ramirez’in izlerine uyuyordu. Süpheli için tüm ayrintilari içeren bir bülten hazirlandi ve fotograflari yerel basinda yayinlandi.31 Agustos 1985 tarihinde Ramirez Dogu Los Angeles’te Ispanyollarin yogun oldugu bir bölgede bir kadini arabasinin içinden kaçirmaya kalkti. Kadinin çigliklarini duyanlar onu tanidilar ve bir linç süreci basladi. Ancak Polis erken geldi ve onu öfkeli kalabaligin elinden kurtardi.Mahkemede birkaç küçük çocugun kaçirilarak tecavüz edilmesi dahil 13 kisiyi öldürmek ve bir dizi suçtan yargilandi. Suçlu bulundu ve idama mahkum edildi. Ceza açiklandiginda “Vay be, Ölüm Toprakla Gelir. Disneyland’da görüsürüz.” Demistir. Mahkemeler sirasinda tuhaf davranislar sergiliyor ve sol ayagina çizdigi bes köseli yildizi basin mensuplarina gösteriyor, Satanist söylemlerde bulunuyordu. Periyodik olarak ‘seytan, seytan, seytan..’ sözünü tekrar ediyordu.20’den fazla kisiyi öldürdügü saniliyor ve hücresinde idami bekliyor.
Hakkinda Kitap:
Night Stalker, 1991, Cliffort L. Lindecker
Seri Katil  Rustov Kasabı
Rustov Kasabı-Vahşi Kızıl
"Ben doğanın bir hatasıyım, deli bir hayvanım” "Yaptıklarımı cinsel bir tatmin için değil, daha çok huzur bulabilmek için yaptım" Oğlanlar ve savunmasız genç kızları hedef olarak seçmişti. Çoğu zaman onları evlerine bırakmak, karınlarını doyurmak ve yardım etmek bahanesiyle otobüs duraklarından yollardan alıp, ıssız yerlere ormanlara götürürdüm. Burada onlara hayal gücümüzü zorlayan kötülükler yapıyordu. Dillerini kesiyor, meme uçlarını ısırarak koparıyor, cinsel organlarını yiyor, gözlerini çıkarıyordu. Bu saydıklarımız sadece onun yaptıklarından birkaçıdır. 1984’te dört haftalık bir dönemde 6 genç insanı doğramıştır. Yöneticiler Seri Cinayetleri çürümüş bir batı fenomeni olarak ilan edip propaganda malzemesi yaptığı sırada, suç tarihinin en büyük psikopatlarından biri Liman şehri Rostov’da bulunmaktaydı. Sınıfsız bir toplumda suç var olamaz doktrinini çürütmemek için Yetkililerce 1978-1990 yılları arasında 12 yıl boyunca bu canavarca işler yok sayıldı ve toplumdan gizlendi. Bu durumda zavallı vatandaşlar yıllarca bu canavar Seri katille yan yana yaşadıklarını bilemediler. Halk arasında birçok söylenti ve şehir efsaneleri oluştu. Bu arada güvenlik güçleri birçok şüpheliyi yakaladı ve eski bir tecavüz suçlusu olan şüphelilerden biri Chikatilo’nun işlediği cinayetten suçlu bulunup idam edildi.Kurbanlar çoğunluklar fahişeler ve çocuklardı. Cinayetler daha çok tren istasyonları ve otobüs durakları yakınında bulunan ormanlık arazilerde işlendiği için tüm istasyonlara yüksek rütbeli resmi ve sivil görevliler yerleştirildi ve tüm şüpheli durumlar rapor edilmeye başlandı. Çünkü bir emperyalist batı hastalığı olarak görülen ve komünist düzende hiçbir zaman rastlanmayacak bir suç türü olan seri cinayetlere hiç de hazırlıklı değillerdi. Başka da yapacak bir şeyleri yoktu. Aslında Polis Chikatilo’yu 23 insanı öldürdükten sonra 1984 yılında yakalamıştı. Cinayetlerin artması üzerine polis, fahişelere yaklaşan şüpheli şahısları takip ederken birçok fahişeye yaklaşmaya çalışan ve bir tanesinin halka açık yerde göğsünü okşayan biri olarak Chikatilo’yu gözaltına aldı.Bu yepyeni suç türüne yabancı olan polis onu incelediğinde sıradan bir insan olduğunu, Komünist partisi üyesi olduğunu ve düzenli bir yaşantısı olduğunu görünce serbest bıraktı. Tabi ki bırakılmasının tek sebebi bu değildi. O dönemde kokuşmuş polis teşkilatında suç delilleri doğru düzgün incelenmemişti. Delil olarak bulunan kan ve meni örnekleri birbirine karıştırılmıştı. Teknoloji yetersizdi ve beceriksizdiler. Cani serbest kalmıştı ve yakalanana kadar cinayetlerine devam edecekti.Çaresizlik içinde kıvranan devlet görevlileri beğenmedikleri Amerikan sisteminin Seri Cinayetlerde kullandığı bir yöntem olan Profilleme yöntemini kullanmaya karar verdiler. Bununla ilgili Psikiyatr Dr.Alexander Bukanovski görevlendirildi. Bukanovski bir profil çizecekti ve yakalandığında Chikatilo’ya birebir uyduğu görülecekti. 
YAKALANIŞI :
20 Kasım 1990 tarihinde bir polis ormanlık alandan çıkan bir şüpheliyi durdurdu. Şahsın yüzünde kan zerresi vardı ve ayakkabılarını yıkamıştı. Kimlik kontrolünde şüphelinin Andrei Chikatilo olduğu anlaşıldı. Yapılan incelemede 54 yaşında, Komünist Parti üyesi, 2 çocuk sahibi ve eğitimli bir kişi olduğu anlaşılınca yıllar önce olduğu gibi bir kez daha yaşam tarzı ve konumundan dolayı serbest bırakıldı. Ancak ertesi gün o bölgede bir kız çocuğunun cesedi bulundu. Bu bölgeyle ilgili bir gün önceki raporlar incelendiğinde artık çanlar Chikatilo için çalıyordu. 21 Kasım 1990 günü yakalandı ve tutuklandı. 10 gün boyunca konuşmadı. Gözaltı süresi dolmak üzereyken polislerden farklı bir yöntem izleyen Psikiyatr Dr.Alexander Bukanovski’ye her şeyi itiraf etti. Polis 36 cinayetten şüphelenirken 17 cinayet de üzerine eklendi. 53 insanın canice öldürülmesi, cesetlerinin parçalanması, tecavüz :edilmesi ve etlerinin yenmesi eylemlerini en ince ayrıntısına kadar anlatmak ve maketler üzerinde göstermek Chikatilo’ya ayrıca bir zevk veriyordu. Keserek yediği cinsel organlar için “Çok pembe ve esneklerdi” ifadesini kullanmıştı.Chikatilo 1990 yılında yakalandığında 53 insanın öldürülmesinden yargılandı. Bu davaya halk arasında ‘Aptal Davası’ adı takıldı. Ancak herkes biliyordu ki gerçek sayı çok daha fazlaydı. Kurbanların ailelerinden korunması için çelik kafes içinde mahkemeye getirildi. Yargıç Leonid Akorzanof’un suçlamaları okuması 2 gün sürdü. Yargılama heyetine saldırmak istedi. Pantolonunu indirerek cinsel organını mahkeme salonundakilere gösterdi. Akıl sağlığının yerinde olmadığı gibi bir izlenim vermeye çalıştı. Ama o deli değildi. Tam iki saat boyunca ifade verdi. İfadesinde ;Üreme organlarının çalındığını, olaylar esnasında kontrolünü kaybettiğini iddia etti. Dava 6 ay sürdü.14 Ekim 1992 tarihinde sonuçlanan mahkemede İdama mahkum edildi ve 11 Ekim 1994 tarihinde Rostov hapishanesinin bir hücresinde sağ kulağının arkasına tek kurşunla idam edildi.
 BİYOGRAFİSİ
Bu olay herkesi şaşkına çevirmiş ve dehşete düşürmüştü. Uzmanlar Chikatilo’nun bu suçları işleyebilecek duruma gelmek için hangi aşamalardan geçtiğini ve bir canavara nasıl dönüştüğünü anlayabilmek için geçmişinde izler aradılar ve çok ilginç bulgulara rastladılar. 1936 Ukrayna’da doğmuştu. Stalin’in sert politikaları halkı eziyordu. Açlık vardı.Çiftçiler bütün mahsullerini devlete veriyorlardı ve insanlar açlıktan ölüyordu. Aç kalan insanlar ölüleri yemek zorunda kalmıştı ve Yamyamlık başlamıştı.Çocukluk yıllarında annesi sürekli olarak abisinin yamyamlar tarafından öldürülerek yendiğini anlatıyordu.1943 yılında annesi hamile kalmıştı ve babası yıllardır cephedeydi. Muhtemelen annesinin bir Alman askeri tarafından tecavüze uğramasını seyretmek zorunda kalmıştı. Babası Almanlara esir düştü. 1949 yılında döndüğünde ise Stalin yönetimi tarafından hainlikle suçlandı. O dönemde savaşta esir düşen ve geri dönenlere hain damgası vurmak adet olmuştu.Bu sendromların etkisinde çocukluk yıllarını tamamlayıp gençlik yaşlarına geldiğinde yakışıklı ve dikkat çekici bir genç erkek olmuştu. Genç kızların ilgisini çekmekte zorlanmıyordu. İlk cinsel deneyiminde başarısız oldu ve bu durum çevreden duyulduğunda alay konusu oldu. Daha sonraki denemelerde de başarısızdı ve artık o ve çevresindekiler biliyordu ki o iktidarsızdı. İktidarsızlık, ona alay konusu olma ve aşağılanmayı getirmişti. Bu ortamdan uzaklaşabilmek için Moskova’ya giderek Hukuk okumaya karar verdi. Ancak sınavda başarılı olamadı. Başka bir yüksek okula gitmek zorunda kaldı. İktidarsızlığını arka plana atmak için başka yönlerini geliştirmek istiyordu. Komünist Partiye üye oldu. 1963 yılında Kız kardeşiyle aynı evde oturan evde kalmış bir kızla ablasının baskısıyla evlendi. Cinsel hayatları yoktu. Sohbet ediyor ve birbirlerine destek oluyorlardı. Çocuk yapmak için mastürbasyon gibi çeşitli yöntemler deniyorlardı. 1965’te başarılı oldular ve ilk olarak bir kızları ve 4 yıl sonra da bir oğulları aynı yöntemle dünyaya geldi. Parti üyesiydi, geliri iyiydi, ailesiyle iyi geçiniyordu. Sıradan ve saygı değer bir insan olmuştu.1970 yılında bir orta okulda işe başladı. Ancak bir süre sonra öğrencileri tarafından ciddiye alınmamaya ve çevresinde aşağılanmaya başladı. Öğrenciler onun yanında sigara içiyorlardı ve kendisine ‘Aptal’ anlamına gelen bir lakap takmışlardı. Psikolojisi olumsuz etkileniyordu. Okulda flört eden öğrencileri gördükçe iktidarsız olduğu aklına geliyor ve topluma karşı nefreti artıyordu. Küçük yaşta kız ve erkek öğrencileri taciz etmeye başladı. Onlar onu aşağılamıyordu ve itiraz edemiyorlardı. 1974 yılında taciz olayı sebebiyle okuldan kovulduğunda okul yöneticileri onu bir rezaletin parçası olmamak için ifşa etmek istemediler. Sadece kendilerinden uzaklaştırdılar. Ancak onun diğer eğitim kurumlarında çalışması bu durum sayesinde mümkün oldu.  Rostov 33 numaralı meslek okulunda işe başladı. Burada çalışırken ailesinin de bilmediği bir köhne ev satın aldı. Bu ev tüm bu vahşetlerin başlangıcı olan ilk cinayetin Olay yeriydi.
İLK CİNAYET :
1978 yılıydı. 9 yaşındaki Elena Zakadnova’yı bir sakızla kandırarak bu eve götürdü. Çocuğa cinsel tacizde bulundu. Çocuk buna itiraz edemedi ve o kendini istediği her şeyi yapabilecek güçlü bir erkek gibi hissetti. İktidar ve zevk hisseti. Ancak cinsel organıyla bir şey yapamayacağını anlayınca bıçakla kızın cinsel organını kesti ve yedi. Çok sayıda bıçak darbesiyle öldürdükten sonra cesedini evin yakınındaki nehre attı. Ceset bulunduğunda polisler evin yakınında kan bulmalarına rağmen ondan şüphelenmediler. Çünkü o iyi bir yurttaşdı. Eski bir tecavüz suçlusu bu olayın faili olarak yakalandı, suçlu bulundu ve idam edildi. Chikatilo bu olaydan sonra korktu ve kabuğuna çekildi. Öğretmenliği bıraktı. 2 yıl suç işlemedi. Sade bir hayata başladı ve inşaat şirketleri için tedarikçilik işine başladı. Bir süre böyle yaşadıktan sonra dürtüleri onu rahat bırakmadı. 1981 yılı 3 Eylül’ünde 17 yaşında Larisa isimli 17 yaşında bir genç kıza cinsel ilişki teklif etti. İkinci defa tutmuş olduğu gizli eve gittiler. Ancak ilişki gerçekleşmedi. İktidarsızlık onu yine harekete geçirdi. Genç kızı defalarca bıçaklayarak öldürdü ve cesedi ısırdı. İntikam arıyordu.  Artık tüm dünyayı dehşete düşüren seri cinayetlerine tekrar başlamıştı. Ta ki, yakalandığı 1990 yılına kadar. 
HAKKINDA KİTAP:
  Hunting The Devil, 1993, Richart Lourie
HAKKINDA FİLM:
Citizen X-Chris Gerolmo'nun Robert Cullen'in aynı adlı romanından uyarlayarak 1995 yılında TV için çektiği ama başarısı üzerine sinemalarda gösterilen, 50'den fazla insan öldüren Rusya’nın tek seri katili Andrei Romanovich Chikalito'nun hikayesini anlatıyor. Yönetmen Neil Jordan'in favori aktörü Stephen Rea, seri katilin pesindeki yorulmak bilmeyen ve komünist sisteme isyan eden ajan rolünde inanılmaz basarili, Donald Sutherland ve Max Von Sydow diğer başrol oyuncularıdır. Chikatilo’yu ise Jefrey De Munn canlandırmıştır.
Seri Katil  Theodore Robert Bundy
(1946-1989)
“Biz seri Katiller, oğullarınızız, kocalarınızız, biz her yerdeyiz. Ve yarın çocuklarınızdan daha çoğu ölmüş olacak.”
"Bazen kendimi vampir gibi hissediyorum"
Ruhsuz ama zekiydi, güzel giyinen ve kadınların ilgisini kolayca çeken bir cazibe sahibiydi. Gayrı meşru olarak doğmuştu ve annesi bunu ondan gizledi. Çocukluğu döneminde hayvanlara işkence eder ve kız kardeşini röntgenlerdi. Kendisi 12 yaşındayken 9 yaşındaki kaybolan arkadaşını da öldürmüş olabileceği yıllar sonra gerçek yüzü ortaya çıktığında düşünülmeye başlandı. Tecavüzcü ve seri katil olarak 36 kişiyi öldürdü. Belki de yüzlercesini. Yakalandı. 24 Ocak 1989'da Elektrikli Sandalyede İdam edildi. Hapishane duvarlarının dışında toplanan yüzlerce kişi onun idamını şampanya içerek kutladı.Ted Bundy’nin hayvani süper egosu ilk olarak Washington Üniversitesinde öğrenciyken ortaya çıkmıştı.1974 yılı içerisinde 7 ayda 7 kadını öldürdü. Bir kadının da metal çubukla önce kafasını parçalamış ve çubuğu rahmine sokarak kalıcı beyin hasarlarına sebep olmuştu.Buradan ayrılıp Utah Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldu. Salt Lake bölgesinde genç kadınlar kaybolmaya başladı. Bunların arasında polis şefinin genç kızı da vardı. Çıplak ve parçalanmış olarak bir kanyonda bulundu.Bundy arada bir Colorado’ya yolculuklar yapıyordu. Bu sırada Colorado civarında en az 5 kadın kayboldu.1976’da yakalandı. Ancak iki defa kaçmayı başardı. Birinde Adliye binasında bir pencereye tırmanarak, diğerinde ise hücresinin tavanında bir delik açarak.Ocak 1978’de Florida’da ortaya çıktı. Artık iyice azıtmıştı. Geceleri genç kadınların yatak odalarına gizlice giriyor ve ona işkencelerle tecavüz ediyordu. Bir kadının göğsünü koparacak kadar ve bir kadını kalçasını derince ısırdığında Diş izlerinin kendisini ele vereceğini düşünmemişti bile. Florida polisi onu çalıntı bir arabada yakalayınca yapılan karşılaştırmada diş izlerinin faili olduğu anlaşıldı.Cinayet islemeye başladığı 1973 yılından yakalandığı 1978 yılına kadar toplam 28 kişiyi öldürdüğünü itiraf etmiştir. Ancak FBİ dedektiflerine göre bu sayı 30 ile 100 kurban arasında değişmektedir. Yakalanmasına rağmen Bundy iki kez kaçmayı başarmıştır. 1975 yılında yakalandığında adam kaçırmaktan 15 yıl ceza almıştır, 1978 yılında yakalandığında ise olum cezasına çarptırılmıştır.İyi görünümlü bir hukuk öğrencisi olmasından dolayı birçok filme ve kitaba konu olmuştur. Örneğin Copycat filmindeki seri katil, hayranı olduğu Ted Bundy'nin cinayet sahnelerini tekrarlayarak cinayetler isler. Özellikle ilginç olan, cezaevinde kaldığı yıllarda Bundy'nin birçok kadından evlenme teklifi almış olmasıdır.Kurbanlarının bedenlerinde bıraktığı diş izlerinden yakalandığı söylenir. Kurnaz seri katilimiz yakalanmadan önce dişlerini kırmaya çalışmışsa da bu bir ise yaramamıştır.
                                      İste Bundy`nin bilinen 28 kurbanı

Lonnie Trumbull 6/23/66
Kathy Devine 11/25/73
Lynda Ann Healy 2/1/74
Donna Manson 3/12/74
Susan Elaine Rancourt 4/17/74
Kathy Parks 5/6/74
Brenda Baker 5/25/74
Brenda Ball 6/1/74
Georgeann Hawkins 6/11/74
Janice Ott 7/14/74
Denise Naslund 7/14/74
Jane Doe 9/2/74
Nancy Wilcox 10/2/74
Melissa Smith 10/18/74
Laura Aimee 10/31/74
Debbie Kent 11/8/74
Caryn Campbell 1/12/75
Julie Cunningham 3/15/75
Denise Oliverson 4/6/75
Melanie Cooley 4/15/75
Lynette Culver 5/6/75
Susan Curtis 6/28/75
Shelley Robertson 7/1/75
Nancy Baird 7/4/75
Debbie Smith 2/?/76
Lisa Levy 1/15/78
Margaret Bowman 1/15/78
Kimberly Ann Leach 2/9/78
Yale mezunu psikopat dahi. Yakalandıktan sonra seri katil profilleri üzerine FBİ'la iş birliği yapmıştır. Şu yorumu ünlüdür:Seri katillerin yakalanmasının sebebi alışkanlık. Bir işi ilk kez yaptığınızda çok dikkat edersiniz. Her şeyin düzgün olmasını istersiniz. Ama 20. Kez yaparken o kadar da önemsemezsiniz.Özellikle kurbanlarını güzel ve koyu renk saçlı kadınlar arasından seçmiştir. Kurbanlarını tecavüz ettikten sonra kör bıçakla öldürmüştür.Her öldürdüğü bayana tecavüz etmesiyle bilinen Bundy, tecavüz eylemini öldürdükten sonra gerçekleştirmeyi uygun gören bir ölü sevici niteliğindedir. Yaşayan bayanlarla ilişki kurup öldürmek maiyetinde bir eylemi olmamış, özellikle ölü sevici özelliğini uygulayabilmek amacıyla öldürmüştür, diyebilinir.Bütün kurbanlarının ilk kız arkadaşına benzediği de söylenir.Bazı cesetleri evde pişirdiği, korkunç kokular yayılmasına rağmen komsularının polislere eğitimli yakışıklı çok efendi çocuk diye ifade verecek kadar güvenmeleri nedeniyle yakalanmadığı, ilk yakalanışında saldırdığı kızlardan birinin nasılsa aşık olduğu için polise bunu söylemeyip bile bile serbest kalmasını sağladığı söylenir.
                                                Hakkında Film:

Copycat
Hakkında Kitap:
The Stranger Beside Me, 1988, Ann Rule 
Seri Katil  Zodiac Killer
‘İnsanları öldürmeyi seviyorum, çünkü çok eğlenceli’

'İnsanları avlamak, bütün sporlardan daha çok heyecanlandırıyor’
O geceleri dolaşan silahlı bir katildi. Kurbanlarını rasgele seçiyordu.İlk cinayetini 1968 yılında isleyen, en son 1978 yılında kendisinden haber alındıktan sonra ortadan kaybolan ve bugüne kadar asla yakalanamayan, kriminoloji tarihinin ikinci bir Karındeşen Jack vakası olarak adlandırılan ünlü seri katil.İlk cinayetini California'da isledikten sonra polise mektup göndererek "Bu son olmayacak" diye yazmış, daha sonra bunu alışkanlık haline getirerek her cinayet sonrası polislere şifreli mesajlar gönderip Zodiac işareti ile imzaladığından kayıtlarda adi The Zodiac Killer olarak kalmıştır.San Francisco’da 1968 Aralık ile 1969 Ekim arasında 5 insanı öldürdü ve 2 insanı yaraladı Zodyak olarak tanınan Katilin ilk cinayeti, 20 Aralık 1968’de California’da arabasını içinde oturan çifti öldürmesidir.5 Temmuz 1969’da Zodyak yeniden vurdu. Yine arabasında oturan bir çifti hedef aldı. Kadın öldü, adam ise yaralı kurtulmayı başardı.San Francisco gazetelerine Zodiac işaretli mektuplar gönderildi. Mektuplarda bir şifre vardı. Çözümü ise:‘Cennette yeniden doğacağım ve bütün öldürdüklerim benim kölelerim olacak. Size ismimi vermeyeceğim.Çünkü sonraki hayatım için köle toplamamı yavaşlatmaya veya durdurmaya çalışacaksınız.’Katilin, 27 Eylül 1969 Berryesa gölünde yeniden ortaya çıktı. Burada piknik yapan çifte saldırdı. Telefonla cesetlerin yerini polise bildirdi.Son kurbanı,11 Ekim 1969’da San Francisco’da vurularak öldürülen taksi sürücüsüydü.Sürücünün kanlı gömleğinden kesilmiş parçalar ve bir mektup,daha sonra San Francisco Chronicle gazetesine yollanacaktı.Mektupta ’Bir sabah bir okul otobüsünü ortadan kaldıracağım’ yazısı vardı. Neyse ki böyle bir olay olmadı.Cinayetleri sırasında,göz kısımları delik,üzerine beyaz renkle zodiak işareti yapılmış siyah bir kukuleta kullandığı için adı Zodiak Killer olarak anılır.Bundan sonra ortadan kaybolan katil,hiçbir zaman yakalanamadı.Cinayetlerine halen devam ettiği söylentileri halk arasında sürmektedir.Kriminoloji açısından örnek teşkil eden Cheri Jo Bates cinayetinin de dahil olduğu yüzlerce suçun faili olarak aranmaktadır.Her cinayetinden sonra kah bölgenin Emniyet Müdürüne kah Belediye Başkanına gönderdiği şiirleri polis ve avukat yetiştiren müesseselerde ders konusu olarak islenir.                          
                                                Hakkında Kitap:
                                          Zodiac -Robert Graysmith
                                                Hakkında Film:
1971 yılında çekilen Dirty Harry filmine de esin kaynaklığı etmiştir. Dedektif rolündeki Clint Eastwood'a mesajlar gönderen seri katilin filmdeki adi Scorpio'dur. Seri katil Amerika'da neredeyse Ed Gein kadar popüler ve internette adına açılmış birçok fan sitesi bulunmaktadır.Önümüzdeki yıl(2006) gösterime girecek olan yeni film;
Zodiac -Yönetmen-David Fincher, Kitap-Robert Graysmith, Senaryo-James Vanderbilt 

Seri Katil Albert Fish'in Kurbanın Annesine Yolladığı Mektup

1894’te Bir arkadaşım steamer tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı.San francisko’dan hong kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı.Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar.Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler.Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş.Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış.Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar,et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış.Herhangi bir kasaba gidip pirzola,biftek,kuşbaşı isteyebilirmişsiniz.Çıplak​ bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçaları kestirebilirmişsiniz.Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı,en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş.John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş.New york’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış.Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış.Sonra tüm giysilerini yakmış.Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş.Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş,çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş.Kafası,kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş.Fırında pişirmiş (tüm popsunu),haşlamış,kızartmı​ş ve kuşbaşı yapmış.Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış.Ben o zamanlar 409 doğu 100. sokak’ta oturuyordum.Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 pazar günü sizin 406 batı 15. sokak’taki evinize geldim,peynir ve çilek getirdim.Öğlen yemeğini birlikte yedik.Grace,kucağıma oturdu ve beni öptü.Onu yemeyi aklıma koydum.Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz.Onu westchester’da daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve götürdüm.Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim.Kır çiçekleri toplamaya başladı.Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım.Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum.Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım.O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım.Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı.Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi.Önce onu tamamen soydum.Nasıl da tekmeledi,ısırdı ve tırnakladı.Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim.Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki.Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü.Ona tecavüz etmedim,ama istesem bunu yapabilirdim.Bir bakire olarak öldü.
Albert Fish.. 
Seri Katil Dr. Henry Howard Holmes
“Ben içimdeki kötülükle doğdum.Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber.”Kendisine Dr.H.H.Holmes diyen bu adamın Amerikan suç tarihinde önemli bir yeri vardır.Belgelenen ilk seri katildir.Asıl adının Herman Mudgett olduğu, Mew Hampsire’de küçük bir köyde doğduğu,diğer sosyopatlar gibi çocukluğunda küçük canlılar üzerinde deneyler yapmaktan zevk aldığı bilinmektedir.Yirmili yaşlarında tanıdığı genç bir kadınla evlendi.Bir yıl sonra onu terk etti. Vermont’da bir yıl üniversiteye devam ettikten sonra,Ann Arbo’daki Michigan üniversitesinden 1884 yılında Doktor olarak mezun oldu.Bu süre içinde iyi bir dolandırıcı olmuş ve sigorta şirketlerinden binlerce dolar tokatlamayı başarmıştı.Yöntemi basitti.Hayali bir kişi için bir sigorta poliçesi alıyor,ardından bir ceset ele geçiriyor ve cesedin poliçe sahibi olduğunu söyleyerek parayı alıyordu.1886’da Chicago’da yeni bir adla ortaya çıktı. Henry Howard Holmes.Zenginlerin yaşadığı bir semt olan Englewood’da eczacı olarak çalışmaya başladı.Eczanenin sahibi yaşlı bir dul kadındır.Birkaç ay sonra eczanesini Holmes’e bırakarak anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur.Çok başarılı bir dolandırıcı olduğundan, para bulmakta hiç zorlanmadı.Eczanenin karşısındaki boş arsada muhteşem bir ev yaptırdı ve adını “Şato” koydu.Evde gizli koridorlar, gizli merdivenler, sahte duvarlar, saklı platformlar ve kapılarla bir birlerine bağlı olan onlarca oda vardı.Odaların bazıları asbest duvarlı ses geçirmez duvarlara sahipti ve bodrumdaki büyük bir tanka bağlı gaz boruları döşenmişti. Ofisindeki bir kontrol panelinden bu odalara boğucu gaz göndermesi mümkündü.Bodrumda tam teçhizatlı bir Kadavra Laboratuarı bulunuyordu.Bu korku evinin koridorlarında kaybolan insan sayısı bilinmemektedir.Bunların arasında Holmes’in sinsi cazibesine kanan çok sayıda saf genç kız da vardı.1893’te Chigago fuarı sırasında fuara gelen turistlere oda kiralamış ve bu insanları bir daha gören olmamıştır. Bu dönemde kaliteli anatomik örneklere ihtiyaç duyan üniversiteler Holmes’ten düzenli olarak iskelet satın aldılar ve hiç soru sormadılar.En sonunda suç ortaklarından biri olan Ben Ptiezel’in öldürülmesi ile ilgili tutuklandı. Holmes Ptiezel’in cesedini en sevdiği iş olan sigorta dolandırıcılığında kullanmak istedi. Ancak zeki müfettişler tarafından yakalandı. Zamanının en sansasyonel duruşmasından sonra 27 cinayet işlediğini itiraf etti.‘İblis Holmes’ olarak nam saldı.7 Mayıs 1896’da PhiledelPhia’da asılarak idam edildi.
 Hakkında Kitap:

 Depraved, 1994, Herald Schechter
Seri Katil Edmund Kemper
                                              The Co-Ed Killer
        “Yalnizca büyükannemi öldürmenin nasil bir his oldugunu merak ettim”
1963 Agustos’unda Edmud Kemper 15 yasindayken, büyükannesinin arkasina geçti ve büyük bir rahatlikla onu basinin arkasindan vurdu.Emin olmak için onu birkaç kez de biçakladiktan sonra sakince büyükbabasinin isten dönmesini bekledi ve sonra da onu vurdu.Nedeni?Polise yaptigi açiklama,“Yalnizca büyükannemi öldürmenin nasil bir his oldugunu merak ettim”Seklindeydi.Geriye dönüp bakildiginda, bu öldürücü hislerin patlamasi çok sasirtici görünmemektedir.Çocuk yaslarindan itibaren Kemper, annesinin iyimser bir ifadeyle söyledigi üzere “Tam anlamiyla tuhafti.”Çocukken en sevdigi oyunlardan biri, gaz odasinda boguluyormus rolü oynamakti. Kiz kardesinin bebeklerinin kollarini ve bacaklarini kesmekten de büyük zevk alirdi.10 yasina geldigi zaman,bir kediyi palayla parçalayip ayirdigi parçalari gardirobuna koyarak hayvanlara iskence yapmaya bayiliyordu.Baska bir kediyi de canli canli gömmüs, ardindan –cesedi tekrar çikardiktan sonra –basini kesip onu magrur bir sekilde yatak odasinda sergilemistir.Büyükannesini ve büyükbabasini öldürmesinden sonra akli dengesinin yerinde olmadigina karar verilen Kemper, 1963’te maksimum güvenlikli bir akil hastanesine kapatildi.Yalnizca 6 yil sonra saliverildi. Fiziksel olarak çok çarpici bir degisiklige ugramisti.Artik boyu 2.05, kilosu 150 olan bir insan azmaniydi. Ancak psikolojik olarak, eskisi gibiydi.Nekrofili fantezileriyle dolu, sadist bir psikopat.Akil hastanesinden çiktiktan iki yil sonra Kemper,iki üniversiteli otostopçu kizi arabasina aldi ve onlari issiz bir yere götürüp biçaklayarak öldürdü.Cesetlerini gizlice eve getirdi ve birkaç saat “ödülleriyle” eglendi.Fotograflarini çekti,parçaladi ve iç organlariyla seks yapti.Sonunda vücut parçalarini torbalayip gömdü ve kesik baslari da bir çukura atti.Dört ay sonra baska bir otostopçu genç kizi kaçirdi,onu bogdu, cesedine tecavüz etti, sonra da daha fazla eglenip oyunlar oynayabilmek için cesedini eve getirdi.Ayni süreç, hepsi de otostop yapan ögrenciler olan 3 kadin kurbanla daha tekrarlanacakti. Kemper öldürmekten açikça zevk aliyor olsa da,onu en çok tatmin eden, kurbanlarini öldürdükten sonra gerçeklestirdigi sapikliklardi. Bütün kadinlarin basini kesmis ve bassiz vücutlariyla seks yapmisti.Ayrica vücutlari parçalayip, bazi “hatiralar” almayi seviyordu.En az iki vakada kurbanlarinin etini yemisti. Bacak etlerini kesip firin makarnasi içinde pisirmisti.1973 yilinin Ocak ayi itibariyle Santa Cruzlu yetkililer “ögrenci katili” adi verilen bir seri katilin serbest dolastigini itiraf etmislerdi, fakat asla yerel polis teskilatindan bir çok arkadas edinen Kemper’den süphelenmediler.Birkaç ay sonra paskalya tatili sirasinda, Kemper, anne katili oldu; uyuyan annesinin basini çekiçle ezdi ve sonra da kesti. Bassiz vücuda tecavüz ettikten sonra çöp ögütücüsüne atti.Polise daha sonra “yillar boyu bana o kadar çok bagirip çagirdi ve hakaret etti ki bence bu yaptigim çok dogruydu” demistir. Bunlarin ardindan annesinin en iyi arkadasina telefon ederek onu aksam yemegine davet etti. Kadincagiz geldiginde, onun kafasini bir tuglayla ezdi ve cesedi üzerinde alisildik eylemlerini tekrarladi.Paskalya yortusunun o Pazar sabahinda,Kemper bir arabaya atladi ve doguya dogru yola çikti.Colorado’ya gelince, Santa Cruz polis teskilatindaki arkadaslarina telefon edip itirafta bulundu.8 cinayetten hüküm giyen Kemper’a kendisine hangi cezanin verilmesinin uygun olacagi soruldu. Kulaga makul gelen cevabi,”Iskence ile ölüm” olmustu.Onun yerine,ömür boyu hapis cezasina çarptirildi.
                                       Hakkinda Kitap:
                         The Co-Ed Killer, 1976, Margaret Chaney
Seri Katil Gary Heidnik
Gary Heidnik 1943'de doğdu.Hayatı boyunca asker, hemşire, bakan gibi birçok meslek edindi.60'ların başında 2 sene boyunca ordudaydı.Zihinsel bir sakatlık yüzünden tahliye edildi.Ordudan tahliyesinden sonra birçok kez intahara kalkıştı ve Pensilvanya'da çeşitli akıl hastanelerinde vakit geçirdi.IQ'su 130'du ve ona yarım milyon dolar yapıcak bir yatırım portföyü oluşturdu.1986'da Gary'nin içindeki şeytanlar, ona 10 kadından oluşan bir harem kurup evlatlarından oluşan küçük bir kabilede kendisini hakiki bir patrik yapmasını sölediler.Deliliği için 60'ların başında orduda ona yapılan LSD deneylerini suçladı, fakat alkolik annesi ve onun disiplinci kocasinin sebep olduğu düşünülüyordu.Heidnik'in kadınlardan yana tercihi siyah ve gerizekalı olanlardı.70'lerde bu tarz bir kadını bir akıl hastanesinin önünden kaçırıp ona tecavüz ve işkence çekdirmeyüzünden hapse girdi. 1985'de Filipinli bir kadınla evlendi.Aşağılandıktan ve zorla Heidnick'i fahişelerle seks yaparken izledikten sonra onu terketti.Kaçırmış olduğu 6 kadını bordumunda hapsetti ve orda 4 ay boyunca farkedilmeden tutuldular.Kadınlardan biri kaçıp polise gittiğinde,polis anlattığı işkence ve cinayetlere inanmadı.25 Mart 1987'de polis Heidnick'in evini aradı.Dipfirizde dirseğe kadar kesilmiş bir insan kolu ve sobada da kızarmış insan kaburgası buldular.Bir hafta boyunca bileklerinden asılmış ve bodrumda ölmüş bir cesedi oymuştu.Cesedi, ilk önce elektrikli testereyle kesmiş, daha sonra etini yemeye hazırladı ve köpek mamasıyla karıştırıp diğer esirlerine zorla yedirdi.Yedirdiği diğer kadınlar hala bodrumdalardı ve ikisi borulara zincirlenmiş, biri de çukurun içindeydi.Kadınlardan biri çokdan öldürülmüştü; su dolu bir çukura atılmış ve Heidnick cereyanlı telle elektrik akımı vererek öldürmüştü.Daha sonra onun cesetini alıp New Jersey'de bir ormana attı.Hapse atıldığından beri çeşitli intahar girişimlerinde bulundu.Gary Heidnick Pensilvanya eyaleti tarafından 6 Temmuz 1999'da idam edildi.
Seri Katil William Heirens
3 Haziran 1945'de 43 yaşında bir kadın yatağında ölü bulundu. Kurbanın adı Josephine Ross’du. Katil kurbanın boynunu kırmızı bir etek ve külotlu çorapla bağlamıştı. Kurbanın boynundakileri çözen polis, yüz ve boyun çevresinde çeşitli bıçak izleriyle karşılaştı. Katil kadının boğazını kesmiş ve onu ölüme terk etmişti.4 ay sonra 19 yaşındaki Veronika Hudzinski saldırıya uğradı. Saldırgan Hudzinskiy’e ateş etmişti. Kadın omzundan yaralandı.4 gün sonra 'Çılgın Köpek' başka bir kadına saldırdı. Bu seferki kurbanı Evelyn Pekerson’du.Saldırgan kadının kafasına ağır bir metalle vurmuştu. Kadın olaydan yaralı kurtulmuştu.5 Kasım günü Bayan Caldwel evinde, dışarıdan gelen bir kurşunla yaralandı. Saldırgan karşı caddedeki evin çatısından ateş etmişti.5 gün sonra 10 Kasımda Pinecrest Otelinde bir kadın cesedi bulundu. Öldürülen kadının ismi Frances Brown’du. Boynuna bir bıçak saplanmıştı. Bıçak boğazın bir tarafından girmiş öbür taraftan çıkmıştı. Herkesi şaşırtan şey ise katilin kırmızı rujla duvara yazdığı yazıydı.

TANRI AŞKINA
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN
YAKALAYIN BENİ
KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM
Ertesi ay James Degnan'ın 6 yaşındaki kızı Suzanne evinden kaçırıldı. Olay yerine gelen polis kızın odasında bir kâğıt buldu. Kâğıtta ”20.000 dolar hazırla ve haber bekle FBİ yâda polis yok.Para 5lik ve 10luk olsun. Kızın sağlığı için bu kâğıdı hemen yak” yazılıydı.6 ay boyunca yüzlerce polis Degnan olayıyla ilgilendi ama hiçbir sonuç çıkmadı.Aynı yıl 26 Haziranda bir genç bir evi soyarken yakalandı. Polis hırsızın cebinde bulduğu kimlikten, hırsızın William Heirens isminde 17 yaşında Chicago üniversitesinde okuyan bir öğrenci olduğunu tespit etti. Polis kısa sürede, yakaladığı gencin zararsız bir hırsız olmadığını anladı. Hırsızın yurttaki odasında yapılan aramalarda son iki yıldır çözülemeyen cinayetlerin ganimetleri (Heirens kurbanlarının mücevher saat gibi eşyalarını da çalıyordu) bulundu.Yakalandıktan bir gün sonra, yapılan parmak izi incelemelerinden Heirens'in sol serçe parmağının Degnanların notundaki parmak iziyle uyuştuğu tespit edildi. Yapılan aramalardan sonra bir lağım çukurunda Suzanne Degana’nın Kafası bulundu.Bunun üzerine polis çevredeki tüm kanalizasyon çukurlarını incelemeye başladı.Her delikten Suzanne’nin parçalanmış cesedinin bir parçası çıkar. Sonunda polis küçük kızın kolları hariç tüm vücudunu birleştirmeyi başarır. William Heirens’in duruşması 4 Eylül 1946 başladı. Suçlamalar 2 gün sürdü. Heirens tüm suçlamaları kabul etti. Mahkeme onu işlediği suçlardan ömür boyu hapse mahkûm etti. Yapılan testler sonunda doktorlar Heirens'in çift kişilikli olduğunu söyledi.Yakalandıktan 3 gün sonra doktorlar Heirens'e sodyum Penothal serumu şırınga etti.(Bu ilaç geçici olarak beyin hücrelerini felç ediyor ve insanın direncini kırıyordu.Böylece ilacı alan kimse, sorulan her soruyu, hiçbir şey saklamadan cevaplıyordu).10 dakika sonra ilaç etkisini gösterdi ve Heirens her soruya cevap verecek duruma geldi. Yakalandığından beri ilk defa konuşuyordu.
Doktor Grinker:Suzanne Degnan'ı sen mi öldürdün?
Heirens: Onu George kesti.
Doktor Grinker: George bunu nasıl yaptı?
Heirens: George bir adamın evini soymak istiyordu. Dışarıdaki merdiveni gördü. Onu alıp duvara dayadı ve yukarı çıktı. Pencereden içeri girdi. Yataktaki küçük kızı boğdu ve onu dışarı çıkarttı. Sonra kızı küçük parçalara ayırdı ve her parçayı farklı bir lağıma attı. Bir not yazdı ve eve geri dönüp notu içeri attı. George kötü bir çocuk. Onun kiliseye gitmesi için çok uğraştım.
Doktor Grinker: George'un soyadı ne?
Heirens: Murman
Doktor Grinker: Neye benziyor
Heirens:Benden 5 yaş büyük. Daha uzun ve daha ağır. Esmer ve briyantinli uzun saçları var.
Doktor Grinker: nerede yaşıyor?

Heirens: hicago'da Bir otelde yaşıyordu. Ama Meksika'ya gitti.

Sorgulama bitince Dr Grinker polislere ilacın suçlunun direncini kıramadığını ama bilinçaltına ulaştığını söyledi. Nasıl Doktor Jekyll, MR: Hyde'a dönüşüyorsa, Heirens’de George'a dönüşüyordu.
WILLIAM HEIRENS:"Yaptıklarım için üzgünüm. Aslında ben bile yaptıklarıma şaşırıyorum.

Türk Seri Katil Artvin Canavarı
ARTVIN CANAVARI - BALTACI KATIL
'Yasli insanlari öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarini doldurmuslar.Onlar bizim yerimize fazladan yasiyorlar. Belki de bizim kismetimizi yiyorlar.Hem kendimi tatmin ediyordum,hem de onlari öldürerek toplumu rahatlatiyordum,''Artvin Canavari' olarak bilinen Adnan Çolak 1992ve1995 yillari arasinda Artvin ve ilçelerinde yaslari 68 ile 95 arasinda degisen Hacer Kars,Ziver Bildirici,Hayriye Bildirici,Kevser Aksoy,Osman Aksoy,Hüseyin Korkmaz,Asiye Korkmaz,Ayse Bayram,Ahmet Bayram,Ahmet Gümüs ve Abuhayat Gümüs'ü öldürdü. Öldürdügü alti kadina tecavüz eden Adnan Çolak,Zonguldak'ta yakalandi,alti ayri idam ve 40 yil hapis cezasi aldi. 
ARTVIN CANAVARI KORKU SALDI
Tam üç yil boyunca, Artvin ve köylerinin üstünde o güne kadar hiç görülmemis bir korku kol gezdi.Suç nedir bilmeyen Artvinliler bu sürede seri cinayetle tanisti. Öldürülen on bir kisi kendi halinde yaslilardi.18/01/2003 16 Ekim 1992 15 yasindaki kizlariyla Artvin'in Seyitler Köyü'nde yasayan Hüseyin ve Asiye Korkmaz çifti için o günün, digerlerinden farki yoktu. Baba, saat 23:00'e dogru yatmak istedigini söyledi. Ayaga kalkacagi sirada karisinin çigligiyla irkildi. Evin çatisi tutusmustu. Elbirligiyle yangini söndürdüler. Baba-kiz içeri girerken, kadin közleri dagitmak için geride kaldi. Bu sirada arkasinda bir ses isitti. Döndügünde elinde baltayla dikilen bir adam gördü. 
Sonrasini zamanın Artvin Asayis Sube Müdürü Erdinç Elbe anlatiyor: "Kiz çocugunun annesini ve babasini baltayla öldürmüs sahis. Daha sonra kiz çocuguna evin ahirinda iki defa tecavüz etmis. Daha sonra kizi olay yerinin birkaç kilometre ilerisinde bulunan magaraya götürüp orada da tecavüz etmis." 
Bir yil sonra
Soganli Köyü'nde oturan Ziver Bildirici ve gelini Hayriye Bildirici bir sabah evlerinde ölü bulundu. Kurbanlar, baslarina keserle vurularak öldürülmüstü.Kadina tecavüz edilmisti.Artvin halkinin yasadigi artik korkudan çok saskinlikti. Herkesin birbirini tanidigi, kapilarin kapatilmadigi bu yerde, bu cinayetleri kim islerdi?Iki köy birbirine birkaç kilometre uzaklikta olmasina ragmen yetkililerin aklina bir yil önce islenen cinayetle bag kurmak gelmiyordu. Ama halk baglantiyi kurmustu. Katilin ayni kisi oldugunu sezmis ve ona bir isim bile takmisti: Baltaci.Artvinliler'in "Baltaci" adini verdigi katil ikinci cinayetten üç ay sonra tekrar harekete geçti. Bu kez Savsat'in Köprükaya Köyü'nde oturan 60 yasindaki Ahmet ve Abuhayat Gümüs tipki önceki cinayetlerdeki gibi öldürüldü. Ilk iki cinayetten farkli olarak bu kez katil, evin altini üstüne getirmisti. Belki de olaya hirsizlik suçu vermek istemisti.
 Dört ay sonra
Salkimli Köyü'nde yalniz yasayan 62 yasindaki Hediye Sancaktaroglu, ahira gitmek üzere evden çikti.Çalismaya baslayacakti ki,yaninda,karanligin içinde beliren adami fark etti. Tahrayi kaldirdi ama adam ondan daha genç ve çevikti.Katil,yasli kadinin elinden aldigi tahrayla kafasina vurdu, ardindan tecavüz etti. Kadini biraktiginda öldügünü saniyordu.Oysa yasli kadin kafasindaki agir yaraya ragmen kurtuldu.Artvin halki, olayi çözemeyen güvenlik güçlerine ates püskürüyordu.Katil cinayet araliklarini siklastirirken, polis ve jandarmanin elinden hiçbir sey gelmiyordu.Sancaktaroglu olayindan tam dört ay sonra Ardanuç'un Gümüshane Köyü'nden 60 yasindaki Osman ve Kevser Aksoy öldürüldü. Bu olaydaki tek fark katilin yasli çiftin evlerini yakmasi oldu. Cesetler neredeyse kimlik tespiti yapilamayacak kadar yanmisti. Katil ipucu birakmamaya kararliydi.Sira dört ay sonra, önce 70 yaslarindaki Ahmet ve Ayse Bayram çiftine, sonra da 70 yasindaki Hacer Kars'a geldi. Yine görgü tanigi, suç aleti, parmak izi ve katilden eser yoktu. Ama yapilan ceset incelemesinde ilk defa bir ipucu bulundu. Kurbanin tirnaklari arasinda ve vajinasinda doku artiklari.Doku artiklarinin DNA incelemesini Adli Tip Kurumu Biyoloji Laboratuari’nda yapildi. Sonuç olumsuzdu. Doku artigi katile degil Kars'in kendisine aitti. Ayrica kurbandan alinan kil örnekleri de ipucu olmadi. Bunlar da katile degil kurbana aitti. Katil geride iz birakmamayi yine basarmisti. 
Sona dogru
Merkeze birkaç kilometre uzakliktaki Salkimli Köyü'nde oturan 58 yasindaki Hediye Ipek, torunu Mesut'u beklemekten vazgeçti. Uykusu gelmisti. Bu sirada evin çatisinda sesler duydu. Korktu. Eline balta alarak açik duran pencereye yöneldi. Disariya göz gezdirdi. Kimseyi göremedi. Pencereyi kapatmak için elini uzatti.Katilin son kurbani Hediye Ipek'ti. Adam, yasli kadinin bogazini tülbentle sıkmıs,nefes almasi duruncaya kadar beklemis daha sonra da tecavüz etmisti. Evi terk ettiginde kadinin öldügünü saniyordu. Ama Hediye Ipek ölmedi. Son gayretle komsularini yardima çagirdi. Ardindan da bayildi.Hediye Ipek, gözünü açtiginda Artvin Devlet Hastanesi'ndeydi. Ifadesini almak üzere polis basinda bekliyordu.Yasli kadin saldirgani açik açik tanimliyordu. Adami iyi görmüstü. Esmerdi, biyikliydi, üzerinde kot pantolon ve yakali kisa kollu bir tisört vardi. Iskarpin ayakkabilar giymisti.Daha da önemlisi adami tanimisti:Artvin'in aylardir aradigi saldirgan kendi komsusu Adnan Çolak'ti."Beni saçimdan tutup asagi bastirdi.O anda da isigi kapatti. Basörtümü bogazima dolayip sikmaya basladi.Yalvardim ama hiç sesini çikarmadi.Saçini çekmek için basina elimi uzattim ama saçini tutamadim.Yüzünü tirmalayip tirmalayamadigimi bilmiyorum.O sirada kendimden geçmisim."28 yasindaki Adnan Çolak,Hediye Ipek'in ifadesi dogrultusunda ayni gün tutuklandi.Artvin de korkunun yerine saskinlik almisti.Adnan Çolak herkesin tanidigi,bildigi biriydi.Herkesle birlikte Baltaci'ya lanetler okumustu.Üç çocuklu zanlinin yakinlarina göre bilinen tek kötü aliskanligi arkadaslariyla içtigi birkaç kadeh içkiydi.Çolak'in evinin aranmasi, gece yarisina dogru yapildi.Evde üçüncü kurbanin evinden alinmis beyaz telefon makinesi bulundu.Ayrica olay gecesi Hediye Ipek'in tarif ettigi giysiler de evdeydi. 
Dava basliyor
Adnan Çolak yargilamasina Artvin Agir Ceza Mahkemesi'nde baslandiginda Türk adli tarihinin en uzun durusmalarindan birine de baslanmisti.Çolak'a yöneltilen ilk soru neden yasli insanlari öldürdügü oldu.Sanigin ürpertici cevabini Gazeteci Tolga Gül anlatiyor:'Yasli insanlari öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarini doldurmuslar. Onlar bizim yerimize fazladan yasiyorlar.Belki de bizim kismetimizi yiyorlar.Hem kendimi tatmin ediyordum, hem de onlari öldürerek toplumu rahatlatiyordum,' türünde seyler söylüyordu." Çolak'in ifadesinden kurbanlarindan hiçbiriyle düsmanligi olmadigi, hepsini rasgele seçtigi anlasiliyordu.Cinayetten önce içki içiyordu. Durusmada ilk cinayetini anlatirken sogukkanliydi."Çobanlik yaptigim günlerde Korkmaz ailesinin evini gözlüyordum.Olay gecesi, etrafta kimsenin olmadigina kanaat getirdikten sonra evin üzerine ve bacaya tas atmaya basladim.Gayem disari çikmalarini saglamakti.Bu sirada çati boslugunda bulunan çaputlar gözüme çarpti.Onlari atese verip evden disari çikmalarini sagladim." "Köyde yalniz yasadigini bildigim Hediye Ipek'in evine gittigimde de gayem öldürüp sonra da irzina geçmekti.Kadinin evde yalniz olduguna emin olduktan sonra harekete geçtim.Bogusma sirasinda 'Seni tanidim,' diye bagirdi. Ama sesimi çikarmadim. Saçlarima, hayalarima dalmak istedi. Ama engel olamadi.Atletimdeki küçük kan lekesinin bu sirada bulastigini saniyorum. Çünkü kadinin agzindan kan geldigini gördüm.Kan gelince ölecegini düsündüm."Çolak yalniz olaylari anlatmakla kalmiyor,cinayetlerinin nedenini de tahlil ediyordu.Gazeteci Gül'ün tanikligiyla:"Okul hayatini,çocukluk hayatini anlattigi dönemde söyledigi bir sey vardi. Yedi-sekiz yaslarindayken annesiyle babasinin cinsel iliskiye girdigini izledigini söylemisti.Belki de bilinçaltinda yasli insanlara tecavüz etmesinin temelinde bunun olabilecegini de söylemisti.Psikolojik tespitti aslinda bu."Mahkeme heyeti güvenlik nedeniyle davayi Zonguldak 1. Agir Ceza Mahkemesi'ne göndermeye karar verdi. Belki mahkeme, Adnan Çolak'in izlerinin Artvin'den bir an önce silinmesini istiyordu.Çolak'in savunmasini üstlenen Avukat Yakup Yürektürk, cinayet silahlarindan hiçbirinin ele geçirilememis olmasi üzerinde duruyordu.Savunmaya göre Çolak'in suçlu oldugunu ispatlayan elde hiçbir somut delil yoktu.Evinde bulunan ve Bayram çiftine ait olan beyaz telefondan baska.Ancak Yürektürk'ün göz ardi ettigi bir sey vardi.Çolak, Bayram çiftinin telefon hattina ait 2952 numarasini silmeyi unutmustu.Ya da yakalanmayacagindan çok emindi.Telefonun eve nasil geldigini Adnan Çolak'in karisi Suzan Çolak söyle anlatti:"Evimizde telefon hatti yoktur. Esim, beyaz telefon makinesini bundan alti ay önce Ramazan ayindan önce eve getirdi.Artvin'den satin aldigini söyledi.Ama neden satin aldigini söylemedi." 
Ihtiras dilekçesi
Çolak yargilama sirasinda cinayet islemesine neden olarak 11 yasina kadar anne ve babasiyla ayni yatakta uyumasini gösterdi.Çocukken amcasinin oglu kendisine tecavüz etmisti.Menenjit geçirmisti.Içki içtiginde kendisine hakim olamiyordu.Durusmalar boyunca Çolak, savciliga, mahkeme heyetine defalarca mektup yazdi.Bu mektuplardan en ilginci yargilanmayi beklerken Artvin Cumhuriyet Bassavciligi'na yazdigi mektuptu. Mektup tam yedi sayfaydi ve adi,'Ihtiras dilekçesiydi. Temmuz 1995 tarihli bu mektubunda suçsuz oldugunu ve cinayetleri kendisinin islemedigini söyledi.Bu mektuptan üç gün sonra kaleme aldigi mektupta suçunu itiraf ediyor ancak cinayetler sirasinda yaninda iki arkadasinin bulundugunu öne sürüyordu. Savciligin yaptigi arastirma sonunda suç ortagi olmakla suçlananlardan birinin söz konusu tarihlerde askerde oldugu ortaya çikti.Adnan Çolak'in cinayetlerinde nasil parmak izi birakmadigi da bu mektupta anlasildi."Yaptigimiz olaylarda siyah deri eldiven kullaniyordum."
                                                               23 Haziran 2000
Yargilama bes yil sürdü.Zonguldak 1. Agir Ceza Mahkemesi, 25 yasinda cinayet islemeye baslayan Adnan Çolak'i taniklar, teshisler ve deliller isiginda alti kez idam, 112 yil agir hapis cezasina çarptirdi.Aslinda Adnan Çolak çok daha önce yakalanabilirdi. Bugün emniyet güçleri bunu dogruluyor. Onlara göre Çolak'in hemen yakalanamamis olmasinin iki nedeni var:O günlerde Karadeniz'i kasip kavuran Natasa sorunu nedeniyle bu cinayetlere hak ettigi önemin verilmemis olmasi ve delillerin dogru takip edilmemesi. Artvin Canavari'nin dosyasi, ipuçlari bilimsel yöntemler kullanilarak takip edilmediginde nelere mal olabilecegini göstermesi açisindan önemli bir dava dosyasi olarak karsimizda duracak.
HAKKINDA KITAP:
Çoruh Seni Lanetliyor: Bir Katilin Anatomisi-Yazar-Orhan Yildirim

Ünlü Seri Katil  Carl Panzram

"Keske tüm insanligin tek bir boynu olsaydi ve o da benim elimde olsaydi"
“Bütün bunlarin hiçbiri için en ufak bir pismanlik ve üzüntü duymuyorum”
“Biraz düsünmek için bir kenara oturmustum.Orada otururken 11 ya da 12 yasinda bir çocuk geldi. Bir seyler ariyordu.Buldu da.Onu birkaç yüz metre uzaklikta bir tas ocagina götürdüm.Onu orada biraktim,ama önce tecavüz ettim,sonra da öldürdüm.Onu biraktigim sirada beyni kulaklarindan çikiyordu ve asla bundan daha ölü olamazdi.”1920’lerin sonlarindaki son hapis cezasi sirasinda, isledigi 21 cinayeti, sayisiz agir suçu ve binden fazla fiili Livatayi itiraf etmistir.Ilk cezasini sarhosluk ve asayisi bozmasi sebebiyle 8 yasindayken aldi. 11 yasindayken bir dizi hirsizlik nedeniyle Islahevine konuldu.Burada geçirdigi süre içinde binalardan birini yakarak,Yüzbin dolarlik bir hasara sebebiyet verdi.1904 yilinda 13 yasindayken suç islemek hakkinda genis bilgi birikimine sahip olarak buradan çikti.Annesinin gözetimi altinda kalmasi sartiyla saliverilmisti. Ancak o bu duruma uzun süre katlanamadi ve evden kaçti.Bir trenin vagonunda dört iri yari serserinin toplu tecavüzüne ugradi.Bu olay ona yeni bir sey ögretmisti.Güç ve kudret her seyi dogru kilar.16 yasindayken Orduya katildi. Ancak askeri disiplin ona göre degildi. Askeri Mahkemeye verildi ve 3 yila mahkum oldu.Serbest birakilmasindan sonra son derece vahsi ve çarpici Suç Kariyerine baslangiç yapti.Dünya turuna çikti. Avrupa,Afrika, Güney Amerika’yi dolastiktan sonra tekrar ABD’ye döndü.Ardinda bir sürü ceset birakmisti.1920’de Panzaram, en kötü söhretli suçunu isledi.Çok karli bir hirsizliktan sonra bir yat satin aldi ve bedava kaçak içki vaadiyle 10 gemiciyi kandirdi. Gemiciler kör kütük sarhos olunca Panzaram hepsine tecavüz etti ve baslarina birer kursun sikarak cesetlerini denize atti.Bu olaydan sonra bir ticaret gemisinde tayfa olarak bati Afrika’ya gitti.Timsah avlamak için 8 yerli hamal kiraladi.Afrikalilari öldürüp tecavüz ettikten sonra onlari Timsahlara yedirdi.1928 yilinda Amerika’ya döndü,Washington civarinda yaptigi bir dizi hirsizlik olayi nedeniyle tutuklandi ve 20 yil hapse mahkum oldu.Hapishaneye girdiginde, “Beni burada ilk rahatsiz eden adami öldürürüm.”demisti.Bir yil sonra da dedigini çamasirhanenin ustabasinin kafasini parçalayarak yapti.Bu suçtan dolayi Ölüm Cezasina çarptirildi.5 Eylül 1930 tarihinde asilarak idam edildi.Panzaram ölüme bile dilinde küfürle gitmistir.Cellat ilmigi hazirlarken“Çabuk ol Hortumcu s*r*f*iz, sen aptalca ortalikta dolasirken,ben simdiye kadar bir düzine adami asmistim.”Demistir.
Hakkinda Kitap:
Killer, 1970, Thomas Gaddis-Jamer O. Long
Hakkinda Film:
Katilin Günlügü